CHP ve MHP: Erdoğan ve AKP'nin koltuk değnekleri, emperyalizmin sadık hizmetkârları

Bugün Erdoğan'ın karşısındaki muhalefetin düştüğü sefaleti partimiz çok önceden gördü ve her aşamasında işçi ve emekçileri uyardı. CHP ve MHP, Erdoğan ve AKP'nin burjuva iktidarının burjuva muhalifleridir. Bunlar Amerikancı iktidarın Amerikan mahsülü alternatifinden başka bir şey değildir.

Türkiye'de düzen cephesi sapır sapır dökülüyor. İktidar partisi kendi kendini feshedip tamamen Erdoğan'a biat etmiş durumda. Tazminatsız işten çıkartılan Davutoğlu'nun yerine Başbakan olarak işe Binali Yıldırım alındı. Tek niteliği "düşük profilli" olmak ve Erdoğan'ın yönetimine aracılık etmek olan Binali Yıldırım, profilini öyle bir düşürdü ki işi Erdoğan'ı “başbakanım” diye selamlamaya kadar vardırdı. Erdoğan, tüm iktidarı kendi eline almak için hamle üstüne hamle yapadursun kendi durumunun da çok sağlam olduğu söylenemez. İçeride yürüttüğü ikbal savaşında her gün memleketlerine uğurlanan cenazelerin de, bölgedeki savaş suçlarının da, dış politikada Suriye'de girilen çıkmazın da, Rusya'yla bozulan ilişkilerin de, çöken turizm sektörünün de, artan işsizliğin de sorumluluğunu Erdoğan üstlenmek zorunda. Bir de bunlara Zarrab davasıyla yeniden gündeme gelen ve ucu Erdoğan'a uzanan yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama davasını ekleyin. İşte karşınızda altındaki zemin tamamen çürümüş olan, iktidarını ancak bir istibdat ve delil karartma rejimi kurarak sürdürebilecek, tek ayağı çukurda bir diktatör adayı karikatürü!

Erdoğan ve AKP'yi alternatifsizlik iktidarda tutuyor

Bütün bunlara rağmen Erdoğan ve etrafındaki klik, iktidarını giderek sağlamlaştırıyor gözükmektedir. İnşa hâlindeki istibdat rejimi büyük bir direnç görmeden yükselen bir seyir izlemektedir. Tüm bunların başlıca sebebi Erdoğan ve AKP iktidarının gücünden ziyade karşısındaki burjuva muhalefetinin sefaletidir. Erdoğan ve AKP iktidarının yolsuzluklara battığı, dış politikada çuvalladığı, ülkeyi emekçi çocuklarının bedelini ödediği kanlı bir savaşa soktuğu kimse için sır değil. Ona oy verenler için bile. Erdoğan'ı halife olarak görmek isteyen fanatik kitlenin ve bu iktidardan nemalanan asalakların haricinde, bu partiye oy veren işçi ve emekçilerin en büyük gerekçesi, AKP karşısında inandırıcı bir alternatifin bulunmaması.

CHP ve MHP'ye umut bağlayanların hüsranı

Erdoğan ve AKP iktidarından kurtulmak isteyen ve her şeye rağmen yine de CHP ve MHP'ye umut bağlayanlar ise hayal kırıklığı üstüne hayal kırıklığı yaşıyor. 7 Haziran'dan sonra parlamento çoğunluğunu kaybettiğinde, CHP koalisyon görüşmeleriyle AKP'ye zaman kazandırmış ve Erdoğan'a meclisi feshetmesi için gerekli 45 günlük süreyi sağlamıştı. MHP ise o dönemde AKP ve Erdoğan'la gizli görüşmelerin yapıldığına dair iddiaların eşliğinde sadece ve sadece HDP'ye saldırmayı politika olarak seçmiş, AKP'nin ekmeğine yağ sürmüştü. 1 Kasım'a giderken her iki parti de seçim hükümetine girmedi. AKP'nin tek yanlı bir seçim süreci örgütlemesine seyirci kaldı. Seçim hükümetini tek başına üstlenerek, televizyonları ablukası altına alan, muhalefete propaganda hakkı tanımayan, miting alanlarını bombalatan ve tüm bunların üzerinden iktidarı gasp eden AKP, bu operasyonunda da CHP ve MHP'nin büyük katkısını görmüş oldu.

1 Kasım'daki oylamadan iktidarı gasp ederek çıkan Erdoğan ve AKP, dümeni başkanlık sistemine çevirdi. Erdoğan'ın ikbal savaşı, doğma büyüme Kürt düşmanı MHP'nin AKP'ye iltihakını sağladı. Bahçeli, iltihakın karşılığını kendi partisindeki muhalefete karşı Erdoğan'ın yargı desteği ile aldı. MHP muhalefeti olağanüstü kongre için delegeleri topladığında, bu kongrede Bahçeli'nin ezileceği belli olmuştu. Gemerek ve Tosya mahkemelerinden gelen ısmarlama kararlarla süreç uzadı. Şimdi ise Bahçeli, olağanüstü kongreyi kendisi yaparak, Meral Akşener'i disiplin marifetiyle tasfiye ederek, Yargıtay'ın kongreyi örgütlemek üzere yetkili olduğunu onayladığı Çağrı Heyeti’ni ve muhalefeti taca çıkartma niyetinde.

CHP ise Kılıçdaroğlu'nun esip gürlediği sahne şovlarının kulisinde Erdoğan ve AKP'ye stratejik bir destek sunuyor. Bunu dokunulmazlık oylamasında gördük. HDP'lileri meclisten atmayı hedefleyen dokunulmazlıkların kaldırılması oylamasına CHP'nin evet oyu vermesi hiç de şaşırtıcı değil. Zira düzenin has partisi CHP'nin, Deniz Gezmiş'in idamında da hem meclisteki hem senatodaki temsilcileri vasıtasıyla nasıl bir suç ortaklığı içerisinde olduğunu tarihten kimse silemez. Ancak CHP'nin HDP'ye karşı konum almasının ötesinde Kılıçdaroğlu'nun tutumunu "anayasaya aykırı ama yine de evet diyeceğiz" sözleriyle açıklaması sefaletin boyutlarını göstermektedir. Erdoğan'ı her fırsatta anayasayı çiğnemekle, diktatörlük kurmaya çalışmakla suçlayan Kılıçdaroğlu, siyaseten işine geldiğinde anayasanın çiğnenebileceğini kabul ederek yaptığı muhalefetin son zerresini de sıfırlamıştır. Sonrasında CHP grubunda Erdoğan'a küfredilmiş, Kılıçdaroğlu kürsüden Erdoğan'a sert sözlerle yüklenmiş, hepsini geçin!

Burjuva iktidarın, burjuva muhalefeti

Bugün Erdoğan'ın karşısındaki muhalefetin düştüğü sefaleti partimiz çok önceden gördü ve her aşamasında işçi ve emekçileri uyardı. Bunlar Erdoğan ve AKP'nin burjuva iktidarının burjuva muhalifleridir. Mesele burjuvazinin yani kapitalistlerin çıkarı olduğunda hepsi aynı safta dizilir. Dün de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak. TÜSİAD ve MÜSİAD istikrar mı istiyor, o hâlde haydi CHP, AKP ile koalisyon görüşmelerine. Anayasa fiilen askıya alınmış, parlamento fiilen taca çıkmış, ne gam! CHP'den sine-i millete dönmenin lafını bile duyamazsınız. Neme lazım, ülkede istikrar kaybolabilir, işçi ve emekçi sokağa dökülüp sermaye düzenini, patronların kârlarını tehlikeye atabilir. HDP'nin dokunulmazlıkları kaldırılsın, Kürt illeri kuşatılıp bombalansın ziyanı yoktur onlar için. Çünkü sermaye petrol peşinde. Sermaye için, petrol gelsin de çözüm süreciyle de olur, savaşla da... Kürt siyasetine diz çöktürmek sadece Erdoğan'ın, AKP'nin ve MHP'nin siyaseti değil. Sahte barış ve demokrasi havarisi TÜSİAD'ın, Koç’ların, Sabancı’ların, Şahenk’lerin, Ülker’lerin de siyasetidir. Bunu anlamayan, CHP'nin neden bir o yana bir bu yana yalpalayıp sonunda düzenin bekasına sabitlenmiş bir politika izlediğini kavrayamaz.

Amerikancı iktidarın Amerikan muhalefeti

Erdoğan ve AKP ise zaman zaman ABD ile ters düşüyormuş gibi görünse de ondan kopmaz. Onun icazetinin dışına çıkmaz. AB’ye karşı mültecileri yüz kızartıcı biçimde koz olarak kullanmakta, Türkiye'nin en büyük ihraç malı olarak gördüğü orduyu ABD'nin hizmetine sunmak için pazarlıklar içine girmektedir. ABD ise “stratejik destekçisi” Türkiye'den pazarlık değil sorgusuz sualsiz hizmet istiyor. Çelişki bundan ibaret. Yani Erdoğan ve AKP de son tahlilde Amerikancı'dır, hatta İsrailci'dir. Son dönemde izlediği politikalar bunun en açık kanıtıdır. Ancak ABD, Erdoğan karşısında tamamen kendi mamulü bir siyasi alternatif inşa etmekten hiçbir zaman geri durmadı.

Ya ötekiler? Kılıçdaroğlu'nun ABD elçisi Ricciardone ile gizli görüşmelerini bir Amerikan muhalefetinin inşası çabasının parçası olarak değerlendirdik ve bunu sürekli yazdık. CHP'nin yolu her daim Amerikan emperyalizminin yoludur. MHP ise Amerikan muhalefetinin yedek gücü oldu. Ancak son dönemde Bahçeli'nin Amerikancı Erdoğan ve AKP iktidarına iltihak etmesi karşısında daha organik bir Amerikan mahsulü yönetim için Meral Akşener öne çıkarıldı. MHP için tercih Amerikancı iktidardan mı yoksa Amerikan muhalefetinden mi yana olmak arasındadır. Hangisini seçerse seçsin MHP her iki kanadın da sokaktaki vurucu gücü olacaktır. Soldan dün faşist Mansur Yavaş'ı destekleyenler, bugün de Meral Akşener'in yükselişinden aynı aymazlık içinde heyecan duyuyorlar. Yazık. Çok yazık.

Burjuvaziye karşı işçi sınıfı, ABD'ye karşı anti-emperyalist siyaset

Burjuva iktidarın burjuva muhalefetine, Amerikancı iktidarın Amerikan mahsulü alternatiflerine bel bağlamanın yanlışlığı daha ne kadar kanıtlansın? İşçi sınıfının siyasetini öne çıkarmaktan ve işçi sınıfını sermayenin şu ya da bu partisinin hegemonyasından kurtarmak, yani işçi sınıfı partisini inşa etmek için çalışmaktan başka yol yok. Bu siyasetin kesin ve vazgeçilmez bir gereği, kimlikçilikle, liberal safsatalarla burjuvazinin peşine takılan solun yere düşürdüğü anti-emperyalist mücadele bayrağını yerden kaldırıp tekrar yükseltmektir.


Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2016 tarihli 80. sayısında yayınlanmıştır.