Başyazı: Hem asgari ücret, hem siyaset!

AKP halkın karşısına çıktı ve "ya oyunu ya canını" dedi. Tehdidinin gerçekçi olmasını sağlamak için de savaş çıkartmaktan ve canlı bombaları birer siyasi araç olarak kullanmaktan geri durmadı. Kendisi televizyona çıktı, rakibini çıkarmadı. Kendisi miting yaptı, rakibi yapamadı. Savaş çıkardı, asker, polis cenazelerini miting alanı yaptı. Barış mitingleri ise bombalandı. Bu vaziyette 1 Kasım'da yapılan bir seçim değil yalnızca bir oylamaydı. Halk, kendisine sunulmuş alternatifler arasında özgürce seçim yapamadı. AKP'nin tehditle desteklenmiş iktidarını oyladı. Sonuçta da AKP, 7 Haziran'dan beri gerçekleştirdiği iktidar gaspını sürdürme olanağına kavuştu.

Bu sonuç, herkesin kabinde pusulayla ve mühürle baş başa kaldığında şu ya da bu nedenle vermiş olduğu kararların sonucu. Burjuvazi hep kazanacağı bir yol bulmuş yönetmek için. Fabrikada, madende, tersanede binlerle yan yana çalışan, üniversitelerde binlerle kampüsleri dolduran, mahallelerde aynı sorunlarla hep birlikte boğuşan insanları teker teker, birer birer, yapayalnız bir kabin içine sokup eline de bir mühür vermek... Ufacık bir azınlık olarak kocaman bir toplumu sömüren burjuvazi için ne büyük bir buluş! Bu açıdan bakarsanız 10 Ekim'de patlatılan bombanın ne anlama geldiğini daha iyi anlarsınız. Ardından yapılan protestolara ve grevlere AKP'nin yönelttiği polis saldırılarını daha iyi kavrarsınız. HDP'nin bir daha miting yapamamasının anlamını sezersiniz. Kısacası, insanların iktidardan bağımsız şekilde bir araya gelmesini, birbirinden güç almasını engellemesinin 1 Kasım'ı nasıl etkilediğini daha iyi görebilirsiniz.

7 Haziran'dan sonra meclis çalışmalıydı, AKP'nin suçlarının hesabını sormalıydı. Muhalefet partileri bu hesabı sormadılar. 1 Kasım'da meclisi de AKP'ye bıraktılar. Seçim sürecindeki onca adaletsizliğin hesabını sormadan AKP ile "yeni anayasa" tartışmasına koyuldular. Muhalefetteki koltuklarına seçim akşamından ısınmaya başladılar. Gaspçı bir iktidar için ne büyük lütuf!

Ancak AKP'nin oylama sonuçlarıyla, iç ve dış politikadaki sefaletini örtebileceğini, yaklaşan ekonomik krizi önleyebileceğini düşünen yanılır. AKP, çöküşünü sadece ertelemiştir. Artık emekçi halkın seçim yapacağı yer sandıklar, medet umacağı yer de meclis değildir. Gelecek fabrikalarda, madenlerde, tersanede, yoksul mahallesinde, kampüslerde emekçi halkın, gençliğin ve kadınların yalnız başına değil hep birlikte bulunduğu yerlerdedir. Hep birlikte olmak önemli ama bu gerici sermaye diktatörlüğüne yalnız yakalanmamak için mutlaka örgütlü olmak gerekli. Umutsuzluğa düşmek için hiçbir neden yok. Bu halk Gezi ile başlayan halk isyanını, Kobani serhildanını, metal grevlerini yapmıştır. İş, artık ayrı ayrı zamanlarda gerçekleşen bu mücadeleleri birleştirmek, aynı anda ve tek bir hedefe yöneltebilmektedir.

AKP'nin iktidarı, çalanların, katledenlerin, sömürenlerin iktidarıdır. Çalmaya, katletmeye, sömürmeye devam edecekler. Çare belli: her milletten, inançtan, kültürden işçi ve emekçilerin birliği ve mücadelesi. Asgari ücretten, taşerondan, kıdemden başlayacağız. Kamu emekçisinin iş güvencesinden, özel istihdam bürosundan, iş cinayetlerinden devam edeceğiz. AKP iktidarından kurtulacağız. Onun Amerikancı, liberal, faşist stepnelerine de göz açtırmadan, işçi sınıfını iktidara taşıyacağız! 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2015 tarihli 73. sayısının başyazısı olarak yayınlanmıştır.