Anlatılan senin hikâyendir, işçi kardeşim!

Kapitalist ekonomi karmakarışık bir iştir vesselam! Şimdi bir düşünün: Dolar yükselip duruyor ya, işçi emekçi aileleri ne düşünüyor, ne yapıyor dersiniz? Eskiden dedelerimiz ninelerimiz üç-beş kuruşluk tasarrufunu yastık altında saklarmış. Hırsız kapmasın diye. Şimdi âdetler değişti, azıcık bir tasarrufumuz varsa hırsıza teslim ediyoruz! Daha doğrusu modern tefeciye. Yani bankaya. Bazen de bankada hizmetli olarak çalışan bir yakınımızın ya da mahalle kahvesinde komşumuzun kulağımıza fısıldadığı haberden etkileniyoruz, birkaç yüz dolar alıp kenara koyuyoruz. Sonra dolar yükseliyor, ama ne yükseliş. Seviniyoruz, iyi ki dolar aldım diye. Bir bozdursam, bin liram oldu bin beş yüz diyoruz.

Ama o değeri düşen paradır, Türk lirasıdır ücret diye bize ödenen. Bizim ücretimiz Türk lirasıyla ödenirken, petroldür, ilaç hammaddesidir, makine ve hammaddedir, ithal ettir, hepsi dolar ya da avro cinsinden. Bizim elimizdeki birkaç yüz dolar değerlendi, ama bunların hepsi pahalılaştı! Şimdi fiyatlar artacak, enflasyon yükselecek. Bizim ücretler kolay kolay artmaz. Yani o kadar da sevinecek bir şey yok aslında.

Ama Türk vatandaşlarının çıkarlarını hükümet korur herhalde. Bak, yabancılar komplo kurmuşlar, onun için yükseliyormuş dolar. Cumhurbaşkanı Londra’ya gitti, üstelik de kafa tuttu İngilize. Yürütmenin başı benim, ben karar veririm, faiz yüksek mi olur, düşük mü dedi. Ben halkımı yüksek faize ezdirmem diyor.

Diyor da a kardeşim, gel ardından ne olduğuna bir bakalım. Tayyip Erdoğan, meydanlarda “ey finans dünyası!” diye başlıyor lafa. Mesela ilk mitingini yaptığı Erzurum’da. Ama aynı gün, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek Londra’da uluslararası finans denen kan emicilerin, tefecinin Allahının huzuruna çıktı. Memleketimizin yüksek çıkarları için her şey yapılır mı diyeceksin? Ne söz verdi onlara? Dolar ve enflasyon yükselirse faizi yine yükseltiriz evelallah dedi. Hani halkı yüksek faize ezdirmeyeceklerdi? Erdoğan “faiz bütün kötülüklerin anası babasıdır” demişti. Bugün Türkiye dünyada faizin en yüksek olduğu ülkeler arasında ikincisi!

Bu faiz beni ilgilendirmez mi diyorsun işçi kardeşim? Parayla neyle ne işim var, boğaz tokluğuna çalışıyoruz mu diyorsun? Faizler yükselince ne olur biliyor musun? Şirket, kredi almak zorlaşacağı için yatırım yapmaz. Tüketici, kredi çekip ev, araba, beyaz eşya bilmem ne almaz. Ekonomi yavaşlar, hatta durur. Patron “piyasa kötü, zam mam yok” der. Ee, hani fiyatlar yükseliyordu, ücretin aynı kaldı, yoksullaşma değil mi bu? Haydi greve gittin ücret artışı için. Cumhurbaşkanı “grev mrev yok, OHAL var” diye patronların karşısına geçip övünmüyor mu?

Tabii greve gidip gitmemeyi düşünüyorsan durumun biraz daha iyi demektir. Bir de işini yitirmek var. Patronlar hemen “talep yok, üretimi kısacağız, işçi çıkartmak zorundayız” diyecek birçok fabrikada, işyerinde. Kıdem tazminatını kaldırmaya çalışacaklar ki, işçiyi işten atmanın önündeki tek engel kalksın. Sonra kendini kapının önünde bulacaksın, ama artık kıdem de yok!

İşten atıldın, her şey ateş pahası, mutfakta yangın çıktı, bir de kredi kartı ödemeleri. Modern tefeciler Londra’da ülkeyi soyup soğana çevirmenin hesabını yapıyor, İstanbul’da işçiyi emekçiyi. Hele krediyle ev aldıysan yandın. Vallahi ailenle birlikte sokağı boylayabilir, eşyaları komşunun bodrumunda çürümeye bırakıp kayınların yanına yerleşmek zorunda kalabilirsin!

Kısacası, kardeşim, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek emperyalist ülke sermayedarlarına, finans kapitalistlerine, modern tefecilere birtakım vaatler yapınca, bunlar devlet işi, ben anlamam demeyeceksin. İşçi sınıfının dünya çapındaki büyük hocası, para babalarının düşmanı, emekçinin dostu Karl Marx, kapitalist sömürüyü anlattığı kitabının girişinde, bizim gibi daha geri ülke insanlarına hitap ederek “anlatılan senin hikâyendir” demişti. Londra’da İngilize yapılan vaatlerde de öyle: Anlatılan senin hikâyendir!

Oysa işçi sınıfı çok güçlü bir sınıftır. Başını kaldırsa kapitalist telaş içine düşer, üretimi durdursa toplum durur. İş ki işçi örgütlensin, sendikasına sahip çıkıp denetlesin. İş ki düzen partilerinin hepsinin karşısında işçi sınıfının çıkarı için örgütlenmiş kendi partisine katılıp yumruğunu siyaset masasına vursun. O zaman kimse onun adına Londra’nın modern tefecileri önünde diz çökemez.

Fabrikalar bankalar devletin, devlet de işçinin elinde olduğunda, işçinin ve ailesinin sırtı pek, emperyalizme karşı alnı ak olacaktır.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2018 tarihli 105. sayısında yayınlanmıştır.