AKP’nin Suriye’de başlattığı yangın Kilis’i yakıyor

Kilis’in başına bomba “düşüyor”! Sanki gökte bombalar var da serbest dolaşıyor, son zamanlarda da tesadüfen düşüşü Kilis’e yoğunlaştı. Kilis’te olan biteni, AKP hükümetlerinin izlediği politikalardan ayrı anlamaya çalışırsanız, işin içinden çıkamazsınız.

Suriye devrimi ilk altı ayın sonunda Türkiye’nin de katkısıyla bir iç savaşa dönüştürüldüğünde, AKP kurmayları bu krizi kendi mezhepçi zihniyetlerine göre okuyordu. Suriye bir Alevi devleti idi. Yaşananlar Sünni çoğunluğun Alevi azınlığa isyanıydı. Sünni çoğunluklu ordu üç güne dağılacak; Esad da üç, hadi bilemedin altı aya gidecekti. Türkiye; Libya’daki gibi süreçten tamamen dışlanmak istemiyorsa bu sefer zamanında hareket etmeli, Suriye’de oynanan dramda başrolü kapmalıydı.

Fakat bir sıkıntı vardı! Savaş, planlandığı gibi gitmiyordu. Üç gün olmuş ordu dağılmamış, altı ay olmuş Esad gitmemişti. Gerçekler düşünülenlerle uyuşmuyordu. Bu durumda Erdoğan ve kurmayları en iyi bildikleri şeyi yaptılar: düşündüklerin gerçeklerle uyuşmuyorsa, gerçekleri düşüncelerine uydur! Suriye’de bir mezhep savaşı yok, o zaman o mezhep savaşını sen başlat!

Öyle de oldu. Defalarca kanıtlandığı gibi Suriyeli muhalifler Türkiye - Katar - Suudi Arabistan üçlüsü tarafından silahlandırıldı. Kimi tekfirci örgütlere doğrudan yardım edildi; kimininse palazlanmasına Türkiye’yi üs olarak kullanmalarına izin verilerek göz yumuldu. Suriye; 21. yüzyılın en büyük trajedilerinden birisine sahne olurken, bu sahnenin üzerinde oynandığı zemin AKP eliyle inşa edildi.

AKP, stratejinin derin sularına “Yeni Osmanlıcılık” duaları ile atlamıştı. Kendilerine yol göstermesi için Osmanlı atalarının ruhunu çağırmıştı. Fakat fantastik edebiyattan biliyoruz ki ruh çağırma seansları asla yolunda gitmez. Siz Yavuz’un ruhunu çağırırsınız, gelen ise büyük hayallerle Viyana kapısına dayanıp aldığı ağır yenilgiyle Osmanlı’nın gerileme devrini başlatan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın ruhudur. Siz “Emevi camisinde namaz kılma” hayalleri kurarsınız, dört yıl sonra geldiğiniz nokta ise kelimenin ilk anlamı ile fiyaskodur.

AKP’nin tekfirci örgütlerle ittifakı sadece Suriye halklarına yıkım getirmedi. Bu ittifakın Türkiye halklarına ödettiği bedel de ağır oldu: Reyhanlı’dan Suruç’a, Ankara’dan İstanbul Sultanahmet’e, şimdi de Kilis… IŞİD Suriye’deki mevzilerinden haftalardır Kilis’i vuruyor. 20’den fazla ölü, onlarca yaralı var. Hükümet ise Suriye’de öyle kötü köşeye sıkışmış durumda ki bu saldırıları çaresizlik içinde izliyor. AKP’lilerin “füzeler belki de yanlışlıkla düşüyordur”, valinin “füzeleri yer çekimi düşürüyor” gibi akıllara zarar açıklamaları ise bu çaresizliğin itirafı oluyor. Kürt halkının öz yönetim talebini en azgın tehditlerle karşılayanlar, IŞİD’in Gaziantep, Kilis ve Nizip’i hedef olarak seçmesine sessiz kalıyor. Büyücü, kendi çağırdığı karanlık güçleri kontrol edemiyor.

Kilis’te saldırıları protesto etmek için sokağa çıkan halka polis saldırdı. IŞİD’e göstermekten çekindiği sert yüzünü kendi halkına gösterdi devlet. Şaşırmadık. İçeride ve dışarıda mezhep savaşını kışkırtan, tekfirci örgütlere doğrudan ya da dolaylı destek veren, bu örgütlerin Türkiye’de yaptıkları saldırıları sokağı sindirmek için bir araç olarak kullanan AKP’den gericiliğe karşı samimi bir mücadele vermesini beklemiyoruz çünkü. Kürt savaşı için “AKP’yi yenmeden bu savaş bitmez” diyoruz. Aynı slogan mezhep savaşına ve tekfirciliğe karşı verilecek mücadele için de aynı kuvvette doğrudur. AKP’yi yenmeden tekfirciliğe karşı verilecek mücadele kazanılamaz!