AKP ve Faşizm

Türkiye’de solun en azından bir kısmının en verimsiz kolaycılıklarından biri, olur olmaz faşizmden bahsetmektir. Oysa politika ve rejim düzleminde her olayı faşizm ile açıklamak yersizdir. Bunun birkaç önemli sakıncası vardır. Bunlardan birincisi, aralarındaki farklılıkları görmezden gelerek her türlü otoriter ve baskıcı rejimi faşizm olarak nitelendirmektir. Sanki faşizm tek başına baskıcılıkla ya da otoriterlikle tanımlanabilirmiş gibi yanlış bir algıya neden olur bu. Daha da ötesi, birbirinden bütünüyle farklı rejimleri, örneğin 12 Eylül askeri rejimi ile diyelim AKP iktidarının ikisini birden faşist olarak nitelemek gibi aslında oldukça önemli bir hata ile sonuçlanır.

Baskıcı her rejimi faşist olarak nitelemenin ikinci ve belki de sosyalistler açısından en önemli sakıncası, var olan rejime karşı nasıl mücadele edileceğinde ortaya çıkar. Çünkü rejimi nasıl niteliyorsanız mücadelede strateji ve taktiğinizi de ona göre belirlersiniz.

Burada faşizmin ne olduğunun uzun uzun analizini yapacak değiliz. Vurgulamak istediğimiz asıl nokta, şu anda var olan rejime faşist denilemeyeceği, ancak bu ülkeye faşizm gelecekse, bunun mutlaka ırkçı-milliyetçi bir partiyle olmasının gerekmediği, AKP’nin de faşistleşebileceğidir.

Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, dünyada etkisini devam ettiren ekonomik krize karşı hala yanıt bulunabilmiş değil. Bu, özellikle kimi Avrupa ülkelerinde (Yunanistan, Fransa, Belçika, Almanya vb.) faşist partilerin yükselmesine yol açıyor. Bu tür olağanüstü dönemlerde halk, krizin sorumlusu olarak toplumdaki kimi bireyleri ya da grupları (örneğin göçmenleri, siyahları vb.) görüyorsa çoğunlukla sağ partilere eğilim gösterir. Eğer krizin sorumlusu olarak bütün bir ekonomik-politik sistemi görüyorsa sol-sosyalist partilere yönelecektir. Bu kutuplaşma sadece Avrupa ülkelerinde değil, Türkiye’de de daha net bir biçimde karşımıza çıkabilir.

Burada sorun, burjuvazinin krizden çıkışın yolu olarak faşist bir rejimi tercih edip etmeyeceğidir. Genel itibariyle burjuvazi, faşist bir rejimden yana değildir. Daha çok burjuva demokratik yollarla sorunlarına çözüm arayışı içerisindedir. Ancak başka çıkar yol kalmadığında faşist rejimlere de ihtiyaç duyabilir. Nitekim, ekonomik kriz karşısında işçi sınıfını bir bütün olarak yenilgiye uğratmak ancak böyle mümkün olabilir.

Ekonomik kriz yanında bir de giderek büyüyen Kürt sorunu da göz önünde tutulduğunda ve AKP’nin şimdilerde Kürt sorunu karşısındaki tutumu da belli olduğuna göre, Türkiye’de faşist bir rejimin asla olmayacağını söylemek zordur. Şu an baskıcı ve otoriter yöntemlerle kitleleri bastırmaya çalışan AKP, giderek faşist bir rejimin kurucusuna da dönüşebilir bu nedenle.

Ancak bunun tersi de mümkün, yani AKP’nin yenilmesi. Zira bugün sol tarafından faşist olarak nitelenen AKP’nin bu baskıcı ve otoriter tutumu, faşizm bir yana, aslında giderek iktidarın ellerinden kaydığını hissetmelerinden ve geniş halk kesimlerinden büyük korku duymalarından kaynaklanıyor gibi geliyor bana. Bu anlamda verilecek mücadele var olan faşist bir rejime karşı değil, olası bir faşist rejimin kurucusu olabilecek baskıcı ve otoriter bir iktidara karşı olacaktır. Bu ise diğer burjuva partileri ile değil, halk ile ittifak kurulmasıyla gerçekleşebilir ancak.


Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mart 2016 tarihli 77. sayısında yayınlanmıştır.