7 Haziran seçimlerinin aynasında faşist hareket

Faşist hareketin temsilcisi MHP’nin 7 Haziran genel seçimindeki performansını değerlendirirken iki önemli faktöre dikkat edilmeli. Birincisi, MHP uzun süreden beri önderlik zaafı olan bir partidir. Bu tespitimizin nedeni, parti önderliğinin faşist saldırganlığın dozunu belirli bir sınırda tutması değildir. İktidarın ufukta görünmediği veya iç savaş stratejisinin benimsenmediği dönemlerde faşist bir önderliğin kitle seferberliğine sınırlar çizmesi normaldir. Zayıf önderlik tespitini bütünüyle Devlet Bahçeli ve ekibinin performansına bakarak yapıyoruz.

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından iki ay sonra, 18 Nisan 1999’da yapılan genel seçimde, MHP’nin tarihinin en yüksek oy oranını (%18) yakalayarak ikinci parti olmasının ertesinde, Bahçeli’nin yıldızı kısa bir süre için parlamıştı. İki yıldan kısa süren bu dönem haricinde Bahçeli hemen her zaman düşük profilli bir liderlik sergiledi. Tabanına iktidar umudu veren bir söylem ve üslup ortaya koyamadı. Dahası, özellikle son yıllarda konuşma ve jestleri ile mizah konusu haline geldi, tam bir karikatüre dönüştü. Özetle, Bahçeli MHP’nin seçim performansını olumsuz yönde etkiliyor. Daha cüretli ve dinamik bir liderin faşist hareketin sandık ve sokaktaki gücünü arttıracağı bellidir. Sinan Oğan’ın yeniden milletvekili adayı yapılmamasının arka planında, parti tabanının bu tür bir liderliğe duyduğu özlemin Bahçeli ekibinde yarattığı rahatsızlık yatıyor. 

Saadet Partisi ile Büyük Birlik Partisi’nin seçime MHP çatısı altında, bir “Milli İttifak” olarak girme teklifinin Bahçeli tarafından reddedilmesi, MHP’nin 7 Haziran’daki performansını olumsuz etkileyen ikinci faktördür. SP ve BBP’nin seçilebilecek yerlerden çok sayıda milletvekili talebinde bulunmamasına rağmen, taksimetreyi %20’den açacak ve etkili bir seçim çalışması ile MHP’yi ikinci parti yapabilecek bu ittifakın reddi – şayet AKP ile arasında gizli bir anlaşma yoksa- ancak Bahçeli’nin siyasi zeka yoksunluğu ile açıklanabilir.

Bu iki faktörü akılda tutarak partinin seçim performansını kısaca gözden geçirelim. MHP, 7 Haziran’da %16.3 oranında oy alarak milletvekili sayısı bakımından değil ama oy oranı bakımından üçüncü parti oldu. 2011 genel seçimlerine (%12.98) göre oy oranını %3,3 artırdı. Kürt hareketinin ciddi bir atılım yaptığı, ekonomik durgunluk ve yolsuzlukların ayyuka çıkması nedeniyle AKP’nin gerilediği bir dönemde bunu büyük bir başarı olarak görmek yanlıştır. MHP’nin 2007 genel seçimindeki oy oranının %14.27 olduğu hatırlanırsa 2011’deki oyunu baz alarak yapılan karşılaştırmaların sorunlu olduğu anlaşılır. Dahası, 17-25 Aralık 2013’teki yolsuzluk operasyonlarının üzerinden çok geçmeden yapılan 30 Mart 2014 yerel seçiminde (doğrudan partilerin gücünü ölçen) il genel ve belediye meclisi kategorisinde %17.63’ü yakalayan MHP’nin oyu, son bir yıl içinde %1,3 oranında gerilemiştir. Kısacası, Bahçeli’nin MHP’si eline geçen muazzam fırsatı kullanamamış, atılım yapmayı becerememiştir. Unutulmamalı ki, AKP’nin zayıfladığı bir anda ondan kaçan oyların ilk sığınabileceği liman MHP’dir.

Yukarıda yazılanlar MHP’nin gücünü ve eylem potansiyelini küçümsediğimiz anlamına gelmiyor. Önderlik zafiyetine rağmen ciddi bir oy desteğini koruyan, öğrenci ve işsiz gençlik içinde on binlerce militanı bulunan faşist hareket, işçi hareketine, solculara ve Kürtlere karşı ciddi bir tehdit oluşturmaya devam ediyor. Bahçeli önderliği, faşist çeteleri bir ölçüde dizginlemiş ama kullanmaktan asla vazgeçmemiştir. Son birkaç yıl içinde faşistlerin kampüslerde ve sokaklarda solculara ve Kürtlere saldırıları artmıştır. 7 Haziran seçimi kampanyası sırasında HDP’ye yapılan yoğun saldırıların teşvik edicisi Tayyip Erdoğan ama esas faili MHP’dir. 4 Haziran’da Erzurum’da HDP’nin mitingine saldıran ve seçim aracının şoförünü diri diri yakan da faşist militanlardır. HDP’nin görkemli seçim zaferinin Kürt hareketinin ve sosyalistlerin özgüvenini artırması faşistlerin asabını bozmuştur. Türk emekçilerini Kürtlere ve sosyalistlere düşman etmek için eskisinden daha fazla gayret edecekleri şimdiden bellidir. Bahçeli ekibi, parti içindeki hakimiyetini korumak için de daha aktif bir çizgi izlemeye, faşist saldırıların dozunu yükseltmeye meyledebilir. Bu nedenle işçi örgütleri, sosyalistler ve Kürt hareketi faşist tehlikeye karşı uyanık olmalı ve artması muhtemel saldırılara karşı birleşik ve örgütlü bir yanıt vermeye hazır olmalıdır.

Bu yazı gerçek gazetesinin Haziran 2015 tarihli 68. sayısında yayınlanmştır.