15 Temmuz darbesi: kim yaptı?

Büyük bir siyasi olayın doğasını kavramanın, o olaydan dersler çıkarmanın, o olay karşısında siyasi olarak doğru yanıtlar geliştirmenin önkoşulu, olayın içindeki siyasi aktörleri, olayın taraflarını iyi anlamaktır. 15 Temmuz darbe girişiminin aktörleri konusunda iki teori var ki, olayı anlamayı değil anlamamayı sağlıyor. Bunlardan biri darbenin Fethullah Gülen cemaatinin işi olduğu iddiasıdır, öteki ise darbenin Erdoğan’ın bir komplosu olduğunu, amacın kendisini daha da güçlendirmek olduğunu öne süren teoridir.

Bu teorilerin ilki esas olarak Erdoğan ve hükümetin resmi tezidir. Onların olayı böyle sunması, ilk elde, Gülen’in 17-25 Aralık’tan beri Erdoğan’ın can düşmanı haline gelmiş olmasıyla ilgilidir. Darbe onların üzerine atıldığında her yerden uzaklaştırılmaları için meşru bir gerekçe üretilmiş olacaktır. Ama aynı derecede önemli olan bir şey, darbecileri yalıtmaktır. Tek bir kliğin, bir komplo örgütünün işi gibi gösterilerek darbeciler zayıf gösterilecektir. Bunlardan ikincisi, darbenin henüz bir tehlike olduğu aşamada önemliydi. İkincisi ise şimdi, darbecilere hesap sorulma sürecinde önem kazanmıştır.

İkinci teoriyi öne sürenler her ekolden geliyor. En çok Erdoğan’ı İslami deyimle söyleyecek olursak “kadir-i mutlak” olarak görenlerin işidir. Bu insanlara göre Erdoğan her şeye kadirdir, bütün güç ondadır, her istediğini planlı biçimde yapar. Tuhaf biçimde bunlar esas olarak Erdoğan’ın izleyicileri değil, laik kamptan insanlardır. Bunlar “öldük, bittik” takımıdır. Bir çaresizlik ideolojisi içinde, toplumsal ve siyasi olayları sadece engel tanımayan güçlü bir düşman iradenin düz ya da çetrefilli edimlerinin sonucu olarak görürler. Toplum çelişkilerle, mücadelelerle gelişmez. Hep bir güçlü planlayan vardır. Ne tuhaftır, bunların Erdoğan ile paylaştığı bir yöntemdir bu. O da kendi aleyhine görünen her gelişmeyi “üst akıl” ile açıklar. Görünmeyen, bilinmeyen, her şeye kadir, her şeyi açıklamakta kullanılabilecek bir sihirli anahtardır “üst akıl”. Erdoğan bununla sürekli olarak Batı’yı ima eder. Yani onda üst akıl emperyalizmdir. Karşıtları da eskiden bütün “komplo”ları ABD’ye atfederlerdi. Şimdi Erdoğan’a atfetmektedirler. Bütün fark budur!

Bu iki teori aynı nedenle çürüktür, yama bile tutmaz. Darbe gerçek ve ciddi bir darbedir. Bu yüzden ne sadece Fethullahçıların işi olabilir, ne de Erdoğan’ın bir komplosu, bir mizanseni.

Somut veriler

Türkiye’de herkes hiçbir somut veriye dayanmadan sürekli olarak büyük teoriler uyduruyor. Bu örgütlü sosyalistlere bile geçmiş bir hastalıktır. 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili olarak daha 16 Temmuz sabahı henüz pek az şey bilinirken yukarıdaki teoriler (ya da daha çapraşık, kendine has, orijinallik meraklısı başkaları) yaygın olarak ileri sürülmeye başlamıştı. Biz verilerin sınırlı olduğunu biliyoruz ve kabul ediyoruz. Ama şunu iddia ediyoruz: eldeki çok sınırlı veriler, her iki teoriyle de uyuşmuyor. Kısaca görelim.

·       Resmi verilere göre 200’e yakın ölü, 1.500’e yakın yaralı vardır. Tek bir gecede! Bu ölümler öyle basit şeyler değildir. Bir tarafta tankların insan ezmesi, öteki tarafta teslim olmuş gencecik erlerin kanlar içinde linç edilmesi vardır.

·       İlk gece bütün hükümet mensuplarının ve onları bütün televizyon kanallarını ele geçirmiş olan hık deyicilerinin iddiasına göre olaylar Ankara ve İstanbul ile sınırlı idi. Oysa gerçek bambaşkadır. Darbe girişimi Türkiye’nin dört bir köşesine yayılmıştır. Daha şimdiden basında yer alan bilgilere göre Ankara ve İstanbul dışında şu illerde sert mücadeleler yaşanmıştır: İzmir, Bursa, Eskişehir, Antalya, Kocaeli, Balıkesir, Çanakkale, Kırklareli, Muğla, Denizli, Isparta, Amasya, Sivas, Adana, Mersin, Hatay, Konya, Erzincan, Malatya, Şırnak, Hakkâri, Kars. Ayrıca mücadele birçok ilçeye de yayılmıştır. Ankara’da en azından Kazan ve Polatlı şimdiden bilinmektedir. Bunlar 24 saat sonunda ortaya çıkmış verilerdir. Daha kim bilir neler ortaya çıkacaktır.

·       Genelkurmay Bşk, Hava Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı, Donanma Komutanı ve henüz bilmediğimiz başkaları esir ya da rehine alınmıştır. Genelkurmay uzun süre, TRT kısa süre ele geçirilmiştir, Özel Harekât, MİT, Türk Telekom, Kuleli, İstanbul Emniyet Md., İstanbul Vilayeti saldırı konusu olmuştur. Meclis bombalanmıştır! Bu, daha önce hiçbir darbenin yapmadığı bir şeydir.

·       Darbe emir komuta zinciri dışında bir örgütlenmenin eseridir. Ama bu tür bir darbe için son derecede yüksek rütbeli yaygın bir katılım vardır. 2. Ordu Komutanı Adem Hududi ile 3. Kolordu Komutanı Erdal Öztürk gözaltına alınmıştır, muhtemelen işin içinde, belki de başındadır. Çok yüksek sayıda general ve amiral şu anda gözaltındadır: bu sayı kesin olmamakla birlikte en az 40’tır, muhtemelen 50’ye çok yakındır. Başarılı 27 Mayıs 1960 darbesinde Milli Birlik Komitesi’nde Cemal Gürsel dışında en üst rütbe albaydı! Başarısız Talat Aydemir-Fethi Gürcan darbelerinde de durum aynıydı. 15 Temmuz darbesinde albay, yarbay gibi çok aktif üst rütbelilerin sayısı konusunda henüz bilgi yoktur, ama onlar işin içine girmemiş olsa generaller hiçbir şey yapamazlardı.

·       Olayın başlangıcından 24 saat sonra, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş televizyonda hâlâ “tehlike tam olarak geçmemiştir” demiştir.

Her şey darbe girişiminin çok ciddi boyutlara ulaşmış olduğunu gösteriyor.

Fethullahçılar ne güçlüymüş!

Tayyip Erdoğan ve AKP’nin darbecileri zayıf göstermek (savaşın ilkel bir kuralı) ve cemaate nihai darbeyi vurmak amacıyla ileri sürdüğü ve bugün Erdoğan’dan ölesiye nefret eden birçoklarının sorgulamadan kabul ettiği “FETÖ’cüler” teorisi bütün bu verilerin ışığında gülünç duruyor. İnsan şaşkınlık duyuyor: bu “FETÖ’cüler” ne kadar güçlü imiş ordu içinde! Elbette böyle bir şey yok. Darbe Fethullah Gülen taraftarı subayları kapsıyor olabilir (bu konuda bile yargı vermek için erkendir) ama çok açıktır ki çok daha geniş bir örgütlenmeyi kapsamaktadır.

Bakın FETÖ düşmanı Aydınlık gazetesi ne yazmış:

“AA’nın askeri kaynaklara dayandırdığı bilgiye göre, kalkışma girişimini planladığı öne sürülen, bir süre önce görevden alınan Genelkurmay Adli Müşaviri Albay Muharrem Köse başkanlığındaki grupta, Albay Mehmet Oğuz Akkuş, Binbaşı Erkan Ağın, Yarbay Doğan Uysal, Yarbay Derya Yaman, Albay Erhan Ermişoğlu, Albay Seyfi Bulduk, Yarbay Hasan Saban, Üsteğmen Serdar Çamiçi, Üsteğmen Akif Us, Yarbay Ali Müjdat Eski, Yarbay Uğur Aydın, Binbaşı Kurtuluş Kaya, Üsteğmen İlyas Damarseçkin, Üsteğmen İsmail Mıngır, Teğmen Mehmet Sadık Özgüven, Yüzbaşı Sefa Mumcu, Üsteğmen Harun Birol Mert, Yarbay Uğur İrici, Üsteğmen Turan Özen, Üsteğmen Abdürrahim Özkan, Üsteğmen Süleyman Ülker, Teğmen Süleyman Çelebi, Albay Naci Akdemir, Binbaşı Ali Koçyiğit, Üsteğmen Halil İbrahim Dişçi, Üsteğmen Saadet Us, Üsteğmen Abdullah Avlık, Albay Ferhan Kuşcan, Albay Bülent Çolak, Albay Haluk Kamil Yavuz, Üsteğmen Zafer Öğretici, Üsteğmen Hamit Can Yüksel, Üsteğmen Ayhan Doğan, Üsteğmen Arif Bakır’ın da aralarında bulunduğu 37 askerin yer aldığı iddia edildi.” (http://www.aydinlikgazete.com/turkiye/komutanlardan-dik-durus-h88298.html)

Bu “İşte FETÖ’cülerin darbe listesi” alt başlığı ile sunulmuş! Listeye iyi bakın. Tek bir general yok! Önde gelen şahsiyet de adli müşavir. Oysa darbe zanlıları arasında bir ordu, bir kolordu komutanı, birçok jandarma komando birliği komutanı, birçok deniz gücü komutanı vb. var. Toplam 50 generalin katıldığı bir hareketi yukarıdaki kıytırık kadro mu yönetiyormuş?!

Ordunun içinden gelerek televizyonların askeri konularda uzman olarak gözdesi haline gelen, AKP’ye hiç de uzak olmayan Mete Yarar darbe süreci yaşanırken şöyle bir tweet atmış: “Sıkıyönetim listesi diye lanse edilen listede paralelcilerin Balyoz Davası yüzünden içeri attığı general var. Bir tuhaflık var bu işte.” AKP yanlısı fark ediyor da AKP karşıtları Erdoğan’ın tezleriyle oyalanıyor!

Erdoğan’ın yüksek riskli komplosu

Darbenin Erdoğan’ın kendi elini güçlendirmek için “tezgâhladığı” bir gelişme olduğu yolundaki teorinin çeşitlemesi çok. Bir uçta komplo o kadar komplo ki, “darbe mi var?” diye soranlar ya da darbe girişimine “müsamere” diyenler var. Bunları zorladığınızda, yukarıdaki verileri sıraladığınızda “ee, tabii canım, provokasyon sonucu başka güçler de harekete geçmiş olabilir” diyorlar. Bilmiş bilmiş de “provokasyon yapmak için birkaç kişi yeter” diyorlar.

Böylece “darbe marbe yok” lafı yutulmuş oluyor derhal, “müsamere” nitelemesi geçersiz hale geliyor. Oysa biraz önce söylemişlerdi bu sözleri. Ama daha önemlisi, “tezgâh”, “müsamere” vb. gibi kavramlarla, ciddi siyasi ve toplumsal olaylarda provokasyon arasındaki fark hakkında kara cahil oldukları ortaya çıkıyor. Büyük bir siyasi-askeri olayda ajan provokatörler yer almış olabilir. Ama sonra ok yaydan çıkmışsa, artık ona “tezgâh” diyemezsiniz. “Tezgâh” mesela 12 Mart’ta Sabahattin Eyüboğlu gibi aydınların diyelim Atatürk Kültür Merkezi’ni kundaklama girişimiyle suçlanmasına denir! Provokasyon gerçek büyük olayların içinde devlet parmağı da olmasıdır.

Şimdi bir teoriden bir başkasına geçmiş oluyoruz. Onun tutarlılığına bakalım. Yukarıda (sadece 24 saat sonra elde edilen verilerle sınırlı) boyutlarını ortaya koyduğumuz bir darbe girişimi provoke edilir mi? Biraz aklı olan biri, kendi kaldığı otele helikopterlerle saldıran, parlamentoyu havadan bombalayan, polisle asker arasında bir mini iç savaşa yol açan bir darbeyi kışkırtır mı? Daha sayabiliriz, ama uzatmayalım. Aslında bu teoriye göre Erdoğan “kadir-i mutlak” değil düpedüz akılsızdır. Ya da ateşle oynamayı seven bir yeni yetmedir.

Ciddi olalım, anlayalım, mücadele edelim.

Darbe girişiminin karakterini ve siyasi aktörlerini anlamak hayati bir önem taşıyor. İşçi sınıfı güçlerinin bundan sonra nasıl bir hat izleyeceği buna bağlı. Bu konuda ancak çocukları uyutabilecek masalları, onları yayanlara bırakarak, gözlerimizi açmalı, en ufak veriyi değerlendirerek somut durumun somut analizini yapmalıyız.

Çok tehlikeli bir döneme giriyoruz. İşçi sınıfı, emekçiler ve ezilenlerin çıkarlarını hâkim kılabilmek için akla ihtiyacımız var.