Ortadoğu Konferansı: Bölge halklarını yakınlaştıran bir girişim


Halkların Demokratik Kongresi (HDK) tarafından 20-21 Ekim tarihlerinde Halkların Adalet, Özgürlük Arayışları ve Mücadeleler altbaşlığıyla düzenlenen Ortadoğu Konferansı sona erdi. Iki gün boyunca Fas'tan İran'a dek, Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasını oluşturan ülkelerden konuşmacılar, Arap Devrimleri'nin başlattığı yeni süreç ve bölgenin geleceği hakkında önemli paylaşımlar gerçekleştirdiler.  


Konferansın ilk günü, HDK Yürütme Kurulu adına Prof. Dr. Fatma Gök'ün açılış konuşması ile başladı. Salonu Türkçe, Kürtçe ve Arapça selamlayan Gök, Ortadoğu'dan Avrupa'ya emekçilerin ayakta olduğunu, HDK olarak bu hareketleri yakından takip ettiklerini belirtti.  
Ardından oturumlara geçildi. Genel olarak bakıldığında, Arap Devrimlerinin oluşturduğu potansiyele dikkat çeken, ancak bir yandan da devrimlerin uğradıkları başarısızlıklara ve devrimlerin sürmesinin gerekliliğine vurgu yapan konuşmacılarla, bu devrimlere daha temkinli yaklaşan konuşmacıların yorum farklılığı ilk bakışta göze çarpmaktaydı. Bu temkinlilik özellikle Suriye Komünist Partisi temsilcisinin konuşmasında oldukça belirgindi. Yine örneğin, Die Linke'yi temsilen gelen milletvekili Sevim Dağdelen, Arap devrimlerinin aslında NATO ve AB'ye karşı da yapıldığını söyledikten sonra, bunların batının kontrolüne girdiğini ima etmesi, Ortadoğu'nun ABD eliyle Balkanlaştırılmak istendiğini savunması da bu anlamda ele alınabilir.  
Diğer bir nokta, Ortadoğu'daki pek çok örgütün, devrim sürecine geç katılmasının etkisini gözler önüne serdi. Fas Demokratik Yol Partisi'nden Lhoussain Lahnnaoui'nin konuşmalarında satır aralarında seçilen bu yaklaşım, konuşmaların genelinde solun birlik girişimlerinde ve özellikle Hakan Keleş'in, kitlelerin taleplerine öncülük etmek üzere solun bir araya gelemediği, örgütlerin status quo'larının kitlelerin taleplerini karşılamaya hazır olmadığı tespitinde okunabiliyordu.  
Konferansın yarattığı en büyük potansiyel, Kürt ve Arap halklarının birbirlerine duydukları güvenin artması olanağıdır. Irak işgalinden sonra bu tür bir gelişme, bölgedeki devrimci potansiyelin gelişimi açısından oldukça önemlidir. Araplar, böyle büyük ve önemli bir organizasyonu düzenleyen Türkiye Kürdistanı'nın politik temsilcileri ile bir araya geldiler. Muhtemelen, bölgede Barzani dışında, enternasyonalist ve kitlesel bir gücün varlığını, kendileri ile yan yana durmak arzusunu daha yakından fark etme şansı buldular. Karayılan'ın geçtiğimiz günlerde El Cezire'ye verdiği röportajdaki Ortadoğu'da üçüncü bir yolun, işçi ve emekçilerin yolunun savunulması açıklamaları ile beraber ele alındığında, konferansın oldukça önemli bir kapıyı araladığı düşünülebilir.  
Ancak diğer yandan bakıldığında, konferansın sonuç metninde işçi sınıfından bahsedilmemesi önemli bir olumsuzluk olarak karşımıza çıkmaktadır. HDK'nın öncülü olan son seçim bloğu döneminden bu yana, sınıf ve sınıf mücadelesi kavramlarının kullanılmasından imtina edilmesi, sadece basit bir ihmal ya da bir yazım yanlışı değil ne yazık ki. Bir süredir Kürt hareketinin ortaya attığı Kürtlerin işçileşmesi ve işçi sınıfının da Kürtleşmesi tezinden yola çıkarak, sınıf mücadelesini Kürtlerin özgürlük mücadelesinin bir alt kümesi olarak tanımlamaya yönelen bu yaklaşım, Arap devrimlerinin de sınıfsal karakterini gözlerden gizlediği için, bu noktada daha da büyük bir olumsuzluğa kapı açacaktır.  
Yine de, Türkiye'de sosyalist hareketin önemli bir bölümünün Arap devrimlerine sırtını döndüğü ya da gereken önemi vermediği bir ortamda HDK'nın bu tür bir konferansı gerçekleştirmiş olması gerçekten de önemlidir. Yapılması gereken, bu adımı bir sonrasına taşımak olmalıdır.