Okan Üniversitesi Soma’yı protesto etti

Soma’daki katliam İstanbul Tuzla’daki Okan Üniversitesi’nde çeşitli etkinliklerle protesto edildi. 14 Mayıs Çarşamba günü bir grup öğrenci, bazı öğretim üyelerinin de katılımıyla kampüs içinde kısa bir yürüyüş yaptı.

15 Mayıs Perşembe günü, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi öğretim üyeleri Türkiye çapında genel grev ilan edilmiş olması dolayısıyla ders yapmak yerine bir forum düzenlediler. Bütün bölümlerin öğrencileri ve öğretim üyelerinin tek bir derslikte toplanmasıyla Sungur Savran Soma katliamının kapitalizmin işçi sağlığı ve iş güvenliğini bir maliyet unsuruna indirgemesinin ve Tayyip Erdoğan hükümetlerinin 12 yıldır sermayenin çıkarlarını savunarak işçi sınıfının bütün kazanılmış hak ve mevzilerine saldırmasının sonucu olduğunu izah eden bir konuşma yaptı. Savran’ın konuşmasının ardından, Soma’da yaşanan türden katliamları önlemek için neler yapılabileceği ve üniversite camiasının, özellikle de öğrencilerin toplumun genel olarak değiştirilmesinde nasıl bir rol oynayabileceği sorunları ayrıntılı olarak tartışıldı. İki saat boyunca foruma katılan öğrenci ve öğretim üyeleri çok yoğun bir ilgi düzeyi gösterdiler.

Öğleden sonra Uluslararası İlişkiler Kulübü’nün daha önceden düzenlenmiş olan paneli de Soma katliamının protesto edilmesinin bir başka ortamı haline getirildi. Bu panele İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ile İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi’nin öğretim üyeleri ve öğrencileri katıldı. Panelin konusu, Gezi olayları ve siyasette farklı kuşaklardı. Konuşmacılar ise Anti-kapitalist Müslümanlar hareketinden İhsan Eliaçık, öğrencilerden Meltem Başoğluve Sungur Savran’dı. Panelin yöneticisi Aslı Neslihan Doygunaçılışı yaptıktan sonra izleyicileri Soma’da yitirdiğimiz işçiler için bir dakikalık bir saygı duruşuna davet etti. Bundan sonra önce öğrenciler adına Meltem Başoğlu bir sunuş yaptı. Başoğlu, 90 kuşağının yapısını ve Gezi olaylarında oynadığı rolü, mizahi vurgular taşıyan slaytlar eşliğinde analiz etti.

Daha sonra İhsan Eliaçık, Gezi’nin genel karakterini ve Anti-kapitalist Müslümanlar hareketinin Gezi içinde oynadığı rolü ele alan bir konuşma yaptı. Eliaçık’a göre Gezi esas olarak bir ruhtu. Farklılıkların ve farklılıklar temelinde kardeşliğin Gezi ruhu içinde oynadığı rolü vurgulayan Eliaçık, kendi hareketinin Tayyip Erdoğan’ın Gezi’yi “din düşmanı” olarak göstermesini olanaksız kıldığını ve bu açıdan önemli bir işlev üstlendiğini vurguladı. Eliaçık, ayrıca, bu yeni hareketin son yarım yüzyıldır, bir CIA operasyonu olarak yaratılmış olan anti-komünist Müslüman tutumda ciddi bir kırılma yaratmış olduğunun altını çizdi.

Sungur Savran, Gezi Parkı’nın ve onun tetiklemesi ile başlayan halk isyanının Tayyip Erdoğan’ı derinden sarstığını, bir dizi düzeyde projelerini yenilgiye uğrattığını ortaya koyduktan sonra, 90 kuşağının kendisini ele aldı. Bu kuşağın Türkiye’de 12 Eylül askeri rejiminden sonra gençlik saflarında yaşanan depolitizasyon belasını kırmak ve düş gücünü ve mizahı politikaya getirmek gibi bir dizi konuda yaptığı büyük katkıya karşılık bazı konularda eksikleri olduğunun altını çizdi. Bu eksiklerin arasında sadece birini öne çıkarmak istediğini belirten Savran, örgütlenmeye karşı Gezi gençliğinde var olan tepkinin bu kuşağın en önemli hatası olduğunun altını çizdi. Savran Gezi gençliğinin isyan yaşanırken kendini örgütleyerek mücadeleyi güçlendirmekten kaçınmasının yanı sıra, bugün o kuşağın bir bölümünün umutsuzlanmaya başladığına da dikkat çekti. Buradan Soma’ya geçen Savran, bu katliamın aslında Erdoğan’ın ve AKP’nin yıllardır esas kime saldırmakta olduğunu ortaya koyduğunu, işçi sınıfının er ya da geç harekete geçeceğini ve 90 gençliğinin işçi sınıfının yanında yer alan kesimlerinin ayakta kalacağını, geri kalanların ise Gezi’yi tatlı bir anı olarak taşıyacağını ileri sürdü.

Soru-cevap bölümünde, Müslüman bir öğrenci, Eliaçık’ın Gezi’nin bir “ruh” olduğu vurgusu ile Savran’ın “örgüt” vurgusunu nasıl bir araya getirmek gerektiğini sordu. Eliaçık, Gezi’nin bir ruh olduğunu, ruhun beden ile bir araya gelmeyeceğini, Gezi’nin örgütlenemeyeceğini söyledi. Savran ise, ruhun beden olmadan var olamayacağını, Gezi ruhu denen şeyin örgütlenme yoluyla ete kemiğe kavuşmadan yaşayamayacağını vurguladıktan sonra, iki konuşmacı arasındaki felsefi farklılığın bu tartışmada ifadesini bulduğunu vurguladı. Felsefi anlamda idealist olan Eliaçık ruha, yine felsefi anlamda materyalist olan Savran ise örgüte öncelik tanıyordu.

Forum, Türkiye’de işçi sınıfının ve gençliğin örgütlenmesinin çeşitli sorunlarının tartışılmasıyla sona erdi.