İTÜ Maden Fakültesi işgalinin bilançosu

Bu yazının yazım amacı, her açıdan son dönemin en önemli ve etkili eylemlerinden biri olarak öne çıkan İTÜ Maden Fakültesi işgalinin muhasebesini çıkarmaktır. İşgalin artılarını, eksilerini ortaya koymak, halka ve İTÜ kamuoyuna işgal süreciyle ilgili doğru bilgileri vermek sorumluluğumuzdur.

13 Mayıs günü Soma maden ocağında gerçekleşen işçi katliamı, sistemin kar hırsıyla çalışan tüm işyerlerinin potansiyel bir cinayet yeri olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Tüm halkın kalbinde derin bir yara açan bu katliama karşı ülkenin birçok yerinde protesto eylemleri ve iş bırakmalar gerçekleşti, hesap soruldu. Yapılan eylemlerde polis, kitlelere  saldırılarda bulundu. Soma’da acısı daha taze olan ve yitirdiklerinin hesabını soran ve Başbakan’ı protesto eden halka karşı “savaş” ilan edildi.

İstanbul Teknik Üniversitesi’nde(İTÜ) ise Soma’nın hesabı farklı bir yolla soruldu. Bu yol işgaldi. İTÜ Maden Fakültesi, 16 Mayıs günü İTÜ öğrencileri tarafından işgal edildi. Bu işgalin nedeni, İTÜ Maden Bölümü Başkanı olan Orhan Kural’ın Soma’daki ölümler için “tatlı ölüm” ifadesini kullanması ve katliamın sorumlusu şirketi övmesi, Maden Fakültesi Akademik Danışma Kurulu’nda Soma Holding Başkanı Alp Gürkan ve İsmet Kasapoğlu’nun yer alması ve Soma Holding A.Ş.’nin 2 hafta önce İTÜ’de öğrencilere seminer vermesiydi.

İşgal başlıyor!

İTÜ Taşkışla Fakültesi’nde Soma’nın ardından 15 Mayıs’ta toplanan öğrenci ve öğretim üyeleri, bu katliamı protesto etmek için Maden Fakültesi’nin önüne gitme kararı aldılar. Maden Fakültesi önüne gelindiğinde, alınan karar ile fakülte işgal edildi. Fakülteye polisin girmesini engellemek için tüm girişlere barikatlar kuruldu, içerideki güvenlik görevlilerinin çıkarılmasıyla güvenlik, işgalci öğrenciler tarafından sağlanmaya başladı. Öğrenciler, bir forum düzenleyerek işgalin seyrini tartışmaya başladılar.

Bu foruma, bağımsız öğrenciler kadar İTÜ’nün örgütlü siyasetleri de katıldı. Forumda, FKF(TKP’nin gençlik örgütü) işgalin ertesi gün kitlesel bir yürüyüşle bitirilmesini savundu. İşgalin devamlılığı için kurulan güvenlik, temizlik, medya, lojistik gibi komitelerin hiçbirinde FKF’liler görev almadılar. Bir an önce işgalci kitleyi, işgalin sona ermesine ikna etmeye çalıştılar. EHP de bu tutumun hararetli bir savunucusu oldu. Öğrenci Kolektifleri ise bu konuda çekimser kaldı. DİP'li Öğrenciler ise bu işgalin çok önemli bir yerde durduğunu, buradan hareketle taşerona karşı bir saldırının başlatılması gerektiğini ve işgalin devam etmesini, hatta yayılmasını savundular. DÖDEF (Demokratik Öğrenci Dernekleri Federasyonu) ve SYKP de bu hatta destek verdiler. İlk gün sona ererken işgalci öğrencilerin büyük çoğunluğunun onayı ile devam kararı alındı ve bir sonraki gün bir basın açıklaması yapılması kararı alındı. Aynı gün bir basın açıklaması ile başlıca talepler kamuoyuna duyuruldu.

 

İşgalin talepleri

Ertesi gün (17 Mayıs) saat 14.00’da işgalci öğrenciler, dışarıdan gelen kitlesel bir destek ile basın açıklaması yaptılar. Soma Holding ile İTÜ ilişiğinin kesilmesi, işgale katılan hiçbir öğrenciye soruşturma açılmaması taleplerinin sözlü olarak kabul edildiği, Orhan Kural’ın ise kendi sitesinden özür dilediği açıklandı. Bu taleplerin resmi bir yazı ile kabul edilmesinin istendiği vurgulandı. Açıklamanın sonunda ise tüm üniversitelilere işgali kendi üniversitelerine taşımaları ve taşerona karşı savaş başlatmaları çağrısı yapıldı.

Açıklamanın ardından FKF işgali terketti. İşgal süresince hiçbir sorumluluk almayan FKF’nin eksikliği doğal olarak hissedilmedi. İşgalci öğrenciler tekrardan forum yaparak gidişat üzerine tartışmaya başladılar. Bu noktada EHP, işgalin kitlesel bir yürüyüşle sona erdirilmesini daha hararetli bir şekilde savunmaya başladı. Buna gerekçe olarak taleplerin sözlü olarak kabul edilmesini gösterdi. Öğrenci Kolektifleri de bu hattı savundu.  DİP, DÖDEF, SYKP, Kaldıraç, Halk Cephesi ve birçok öğrenci, rektörlüğün sözüne güvenilmemesini ve taleplerin İTÜ yereliyle sınırlı kalmaması, genel olarak taşerona karşı mücadeleye evriltilmesini ve işgalin devam etmesi gerektiğini savundular. Forumun birinci oturumunda karar alınamadı.

Forumun çağrısıyla gelen direnişçi Greif İşçileri, işgali ziyarete geldiler ve deneyimlerini aktardılar. Bu etkinlik, işgalci öğrencilerin motivasyonunu arttırırken aynı zamanda işgalin taleplerinden biri olan taşeronun kaldırılmasının zihinlere iyice yerleşmesini sağladı. Etkinliğin ardından yapılan forum tekrardan yoğun tartışmalara sahne oldu. Bu tartışmalar boyunca işgalin sonlandırılmasını savunan Öğrenci Kolektifleri, Greif işçilerinden güç alan kitleyi yanına çekemedi ve gece sonunda forumun genel eğilimine uymak zorunda kalarak işgalin devam etmesi yönünde karar açıklandı. Rektörlük, bu kararın ardından ertesi güne işgalcilerle yapılacak bir toplantı talep etti. Forumun seçtiği 5 kişilik bir komisyon oluşturuldu. Aralarında, İTÜ’de taşeronun yasaklanması ve bunu denetlemek üzere oluşturulacak bir komite kurulması da olan talepler belirlendi. Bu talepler resmi bir açıklamayla kabul edilene kadar işgale devam edileceğine karar verildi.

Üçüncü günün sabahında bu komisyon, görüşmeyi yapmak üzere rektörlükle görüşmeye gitti. Görüşmeler sonucunda rektörlük, işgal forumuna yapacağı açıklamanın taslağını yolladı. Taslakta hiçbir şekilde taleplerden bahsedilmezken gayet ortalama bir eğilim görülüyordu. Forum tekrar toplandı ve taleplerin açıkça, açıklamada geçmesi, aksi taktirde işgalin devam edeceği yönünde eğilim gösterdi. Komisyon tekrar rektörlükle görüştü. Fakat çok kısa bir ekleme dışında herhangi bir değişiklik yapılmadı ve sonuç olarak talepler açıkça rektörlük açıklamasında kabul edilmiş olmadı. Bunun sonucunda rektörlüğün komisyona verdiği taleplerin kabul edildiğine dair sözlü güvence dışında herhangi bir kabul olmamış oldu.

İşgal bozgunculukla kırılıyor

İşgal forumu, rektörlüğün bu tutumu karşısında tekrar toplandı ve yoğun tartışmalar başladı. Öğrenci Kolektileri ve EHP bir önceki gün rektörlüğün açıklamasında resmen talepleri kabul ettiğini belirtmemesi halinde işgalin devam edeceğini onaylamasına rağmen rektörlüğün bu tutumunu kazanım olarak kabul ederek işgale son verilmesini savundu. DİP'li Öğrenciler ise işgalin bir silah olduğunu, uzun zamandır okuldaki muhalefet ile en ufak bir görüşme yapmayan rektörlüğün artık görüşme yapmak zorunda kaldığını savundu ve işgali büyüterek taşerona karşı bir savaş başlatılması gerektiğini hararetle savundu.

Rektörlük ise içeriden kitleyi bölmek, işgali bir biçimde ideolojik olarak savunmasız bırakmak için elinden geleni yaptı. Sabaha karşı polislerin işgale müdahale edeceği ve sabah 5'te duvarları temizlemek için boyacıların geleceği dedikodusu yayıldı. Her mücadele alanı, karşılıklı güç ilişkileriyle belirlenir. Politikayı belirleyen meşruiyettir. Rektörlük, meşru bir eylemi kıramayınca, işgalin gücüne odaklanmış ve polis müdahalesi tehditini ortaya sürmüştür.

Uzun saatler boyunca süren tartışmalarda forum bir karara varamadı. Her an bir polis müdahalesi olma tehlikesi, kitlenin gerginleşmesine neden oluyordu. Öğrenci Kolektifleri de işte tam olarak  geri bilince adapte olan konuşmalar yaparak, işgalin bitirilmesi fikrini yaymaya çalıştı. Hatta o kadar ileri gidildi ki, şu konuşma yapıldı: Soma’dan yeni gelmiş Öğrenci Kolektifleri üyesi, Soma’ya desteğe giden ÇHD’li avukatların orada gözaltına alındığını, bu yüzden halka yeterli yardımı yapamadıklarını, eğer gözaltına alınmasalardı çok daha yararlı olacaklarını söyledi. Bu yüzden İTÜ’lü işgalci öğrencilerin de gözaltına alınmaması gerektiğini savundu. Peş peşe yapılan konuşmalarda sürekli, işgalci kitlenin İTÜ muhalefetinin bel kemiğini oluşturduğu, bu kitlenin soruşturma, uzaklaştırma gibi yaptırımlara maruz kalmasının İTÜ muhalefetinin bitmesi anlamına geleceği söylendi.

Buna karşın işgalin devamını savunan öğrenciler, bu argümana  karşı çıktılar. Açılacak soruşturmaların, kitle desteğiyle bertaraf edileceğini, işgale dışarıdan destek verilmesi ve işgalin yaygınlaştırılması için uğraşmak yerine işgali nasıl bitiririz tartışmalarının mücadeleye bir katkı sağlamayacağı vurgulandı.

Tüm bu geri bilince yönelik politikalar, kitlenin gerginliğiyle birleşince forumda eğilim işgalin sonlandırılması yönüne doğru kaymaya başladı. Öğrenci Kolektifleri, EHP ve Gençlik Muhalefeti forum arasında bir araya gelerek forumdan çekilme kararı aldılar. Aranın ardından devam edilen forumda, moderasyonun genel eğilimi belirlemek için işgali bırakmak isteyenlerin ellerini kaldırması isteği üzerine eller kalktı. Bu esnada kimi öğrenciler iki elini birden kaldırdı ve bu salonda protesto edildi. Bunun üzerine yaşanan gerginliğin ardından Öğrenci Kolektifleri, EHP ve Gençlik Muhalefeti forumu terk etti.

Kalan forum, işgalin başındaki birliğin artık bittiğini, işgalin gücünün devam etmeye yetmeyecek kadar zayıfladığını ve tüm bu yapılan tartışmaların ardından işgalin kırıldığını  tespit ederek işgalin bir sonraki gün yapılacak basın açıklaması ile sona erdirilmesine karar verdi. Bu noktada DİP’li öğrenciler, yapılacak basın açıklamasının taşerona karşı bir savaşın ilanına çevrilmesi perspektifiyle foruma bir basın açıklaması taslağı sundu. Çok az bir değişiklik ile kabul edilen basın açıklaması metni bir sonraki gün, Eğitim-Sen’in temsilcisinin de katılımıyla geniş bir medya ekibine okundu.

DİP'li Öğrenciler: Üniversite kampüslerini fabrikalarla birleştirelim!

Biz DİP’li öğrenciler, bu işgalden aldığımız güç ile bulunduğumuz her alanda taşeron sistemini ortadan kaldırmak için elimizden gelen her şeyi yapacağımızı bugünden göstermiş bulunuyoruz. İşgalin tüm gücünü taşerona karşı evriltmeye çalıştığımız saatler boyunca karşımızda yer alan gençlik odaklı siyaset yapan kurumlara karşı sınıf bilincinden aldığımız güç ile ideolojik bir mücadele verdik ve bundan sonra da vermeye devam edeceğiz. Yıllardır üniversitenin sadece öğrencilerden oluştuğunu anlatan siyasi hatta karşı üniversitenin aynı zamanda işçilerden de oluştuğunu savunduk ve öğrenci mücadelesi ile sınıf taleplerinin yan yana gelmesinden başka bir yol olamayacağını bulunduğumuz her yerde inatla dile getirdik. Sadece bu değil: Kampüsleri, şehirlerden genel olarak sınıf mücadelesinden kopartan onları sadece “okumuş insan” seviyesine çıkartan anlayışı da reddediyoruz. Üniversitelerde pek tabi ki sınıf mücadelesi yöntemleriyle sosyalizmin programıyla mücadele edilebileceğini savunuyor ve Özgür Emekçiler Üniversitesini savunuyoruz.

Üniversitenin sermayeden kopup ezilenler çıkarına bilim üretebilmesinin yegane koşulunun öğrenci ve işçilerin ortak mücadelesinden geçtiğini vurguladık. Kendi açımızdan başarılı bir sınav verdiğimizi düşündüğümüz bu işgal, yarın daha da büyüteceğimiz mücadelemiz için iyi bir deneyim ve başlangıç olmuştur. Sınıf siyasetini fabrikalara olduğu kadar üniversitelere de taşımak için gerekli iradeyi göstereceğimizi bir kez daha tekrarlıyoruz. Çünkü biliyoruz ki yıkılması için mücadele ettiğimiz bu sistemi yıkabilecek yegane güç işçi sınıfıdır. Öğrenciler, yarın ait olacaklarını işçi sınıfının mücadelesinin büyümesi için gerekli dinamizmi sağlamalı ve sınıf siyasetini bulundukları her alana taşımalıdır.

İşgal tam anlamıyla başarıya ulaşmamıştır. Esas başarı taşerona karşı kurulacak olan komisyonun bir an önce işçilerle ilişki kurması ve onların inisiyatifine dayanmasıdır. Elbette ki bu komisyon işçilerin sadece çalışma koşullarını iyileştirmeyi değil, bugün ülke gündeminde ciddi bir yer tutan taşeron sistemin kaldırılmasını önüne bir hedef olarak koymalıdır. Bunun arkasında işgalin iradesinin artarak devam etmesi olacaktır.

Üniversitenin patronlar çıkarına bilimsel üretim yapan şirketlerle ilişki kuran bir yapıdan çıkıp, işçiler ve emekçiler çıkarına bilimsel üretim yapan bir yapıya evrilmesi gerekiyor. Bu, sabır ve kararlılıkla kampüsleri aşarak verilecek bir mücadele sonucunda elde edilebilecektir. DİP’li öğrenciler olarak Greif işçilerini ziyaret ettiğimiz gün taşıdığımız pankartta yazdığı gibi "Üniversite kampüslerini fabrikalarla birleştiriyoruz!" Mücadelemiz sadece kampüslerle değil, kampüslerden çıkan bilginin kullanıldığı fabrikalarda da sürüyor, sürecek!