Geleceğin diplomalı işsizleri, sınıf siyasetine!

Bugün Türkiye’nin 81 ilinde 174 üniversite var. Devlet büyükleri göğüslerini gere gere her gittikleri yerde bunu dile getirmekte. Hatta o kadar ki AKP Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem “Şimdi üniversite sayımız o kadar çoğaldı ki 'üniversitelerimiz dolmuyor' desem yanlış olmaz." bile diyebiliyor. Fakat TÜİK’in resmi rakamlarına baktığımızda Ekrem Erdem’in aslında ne kadar da komik bir laf ettiği ortaya çıkıyor! TÜİK resmi rakamlarına göre bu yıl üniversitelere başvuran 1.924.547 adaydan yalnızca 385.798 tanesi, yani başvuranların yalnızca yüzde 20’lik bir kısmı 4 yıllık fakültelerde, 286.622 tanesi yani yaklaşık yüzde 15’lik bir kısım da 2 yıllık fakültelerde okumaya hak kazanmış! Ekrem Erdem’e göre “canı istemediği için” üniversitelerdeki boş yerleri doldurmayan yüzde 65’lik bir kısım olsa gerek.

Üniversite okumak iş garantisi sağlamıyor!

Üniversiteye girebilmek bir dert, üniversitede okuyabilmek ayrı bir dert. Türkiye’de genel işsizlik oranı yine TÜİK verilerine göre yüzde 9,1 iken, 15-24 yaş gurubunda yüksekokul veya fakülte bitiren gençler içinde yüzde 29,2! Bu da demek oluyor ki 15-24 yaş grubunda 195 bin üniversite mezunu işsiz var. Hatta Türkiye’de toplam üniversite mezunu işsiz sayısı 2013’te 54 bin artarak 557 bine ulaşmış durumda! Üniversite okuyabilme oranı, rakamların da gösterdiği gibi hâlâ çok düşük ve bunun aksine işsizlik de çok yüksek.

Rakamlar böyle, bir de TÜİK’in yazmadıkları var!

Üniversitede öğrenci olmak zor, öğrenci okutmak daha da zor. Üniversitelerde yeterli sayıda ve uygun fiyatlarda yurt yok. Öğrencilerin büyük kısmı özel yurt, öğrenci evi gibi cep yakan meskenlerde barınmak durumunda kalıyor. Yine beslenme, ulaşım, eğitim harcamaları derken bir üniversite öğrencisi için ailenin cebinden çıkan para İstanbul gibi büyük şehirlerde bir asgari ücreti buluyor. Ki açlık sınırının 1.190, yoksulluk sınırının 3.876 lira olduğu bir Türkiye’de asgari ücret yalnızca 891 lira! Asgari ücretle geçinen bir aile üniversitede çocuk okutmaya kalktı mı vay onun haline! Emekçi ailelerin çocukları bu zor şartlar altında hem okuyup hem çalışmak durumunda kalıyor. Ucuz işgücü olarak güvencesiz ve sosyal haksız çalıştırılıp sömürülen bu gençler çoğu zaman iş cinayetlerine de kurban gidiyor. Daha geçen Temmuz ayında çalışmak zorunda kaldığı inşaatın yedinci katından düşen 20 yaşındaki Fırat Yiğen o sayısız gençten sadece biri.

Bu düzeni değiştirmek gerek!

Her gün hepimiz fabrikalarda, plazalarda, tarlalarda sömürüye maruz bırakılıyoruz. Her gün içimizden birileri iş cinayetlerine kurban gidiyor. Aileler geçim derdinde, gençler gelecek… İnsanca koşullarda yaşayabilmek ve hatta iş bulabilmek bile neredeyse bir lüks haline gelmiş durumda! Üniversitede her gün baskıya maruz kalan, sonra da en kötü şartlarda çalışmak zorunda bırakılan gençler toplumsal eşitsizlikler altında ezilmiş halde. Emekçi ve işçi çocukları yine en zor şartlar altında okumak zorunda kalıyor. Yani anlaşılacağı üzere mesele sınıfsal. Bu eşitsizlik ve sömürü düzeniyle savaşmanın tek yolu da sınıf siyasetine yönelmekten geçiyor. İşte o yüzden haydi genç arkadaşlar sınıf siyasetine! Safınız işçi sınıfının yanı olsun!