DİP'li Öğrenciler: Üniversiteleri YÖK'ten temizle!

Uzun bir süredir, üniversitelerde işler iyiye gitmiyor. Barınma masrafları, kitap-ders materyalleri derken elde bir şey kalmıyor. Katlamalı harçlar belimizi büküyor. Bilim adına ne varsa tırpanlanıyor. Üniversiteler, Rektörlük eliyle anonim şirketlere dönüşüyor. Üniversite emekçileri taşeron belasıyla mücadele ediyor. Asistanların iş güvencesi yok, öğretim üyeleri üniversiteye, öğrenciye değil danışmanlık yaptıkları şirketlere odaklanmış. Akademik özgürlüğün yerinde yeller esiyor. Bu böyle gitmez, gitmemeli. Üniversitelerin temizlenmesi lazım. Bize yeni bir üniversite lazım.

1981 yılının 6 Kasım’ında kurulan ve amacı “yükseköğretimde koordinasyonu sağlamak” olarak açıklanan Yükseköğretim Kurulu (YÖK), bu iddianın aksine 30 yıldır üniversiteyi siyasi iktidarların güdümüne ve sermayenin boyunduruğuna sokmanın, baskının ve sindirmenin aracı olageldi. Yükseköğretimi değil ama, üniversitelerdeki baskıyı koordine etti. Üniversite öğrencilerinin taleplerini bastırmak için elinden geleni yaptı! YÖK başkanları ya hükümetlerle sıkı fıkı olmalarıyla anıldı ya da adları yolsuzlukla, bilimsel hırsızlıklarla anıldı. AKP’nin YÖK’ü de ondan önceki hükümetlerin YÖK’leri de aynı işlevi gördü. YÖK’ün üniversitelerde hiçbir meşruiyeti yoktur. AKP’nin ve sermayenin başımızda sallandırdığı sopadan başka bir şey değildir YÖK! O halde temizliğe YÖK ile başlayalım!

YÖK’e karşı mücadelede en büyük görev biz emekçi çocuklarına düşüyor. Diplomalı işsizler, yarının ücretli köleleri olmak istemiyorsak geleceğimizi ipotek altına alan YÖK’e karşı birleşmeliyiz. Ancak mücadelemiz YÖK’e karşı olmakla bitmiyor! Mücadelemiz kampüslerin dışında da devam etmeli. Bizim yerimiz, emekçilerin ve ezilenlerin yanı olmalı. O halde, YÖK’e karşı mücadelemiz, emekçilerin haklı kavgasıyla birleşmeli! Üniversitelerden YÖK’ü temizle, emekçilerin haklı kavgasına omuz ver!

Arkadaşlar, kardeşler!

AKP’nin üniversiteleri arka bahçe haline getirme projesi tutmadı, tutmaz da. İşte, 10 Ekim Ankara katliamından sonra üniversite öğrencileri, katliama karşı boykotla cevap verdi. İlan edilen iki günlük grevi desteklediler. Katledilenleri anmakla kalmadılar, onların mücadelesini sahiplendiler.

Üniversitelerde AKP’den, AKP’nin çetelerinden, kapıkullarından sorulacak hesabımız var. Suriye’deki savaşta geri düşünce Suriye savaşını Türkiye’nin içine taşıyarak tekfirci-mezhepçi örgütlerle işbirliği yapanlarla, elimizde liste var ama canlı bomba eylem yapmadan tutuklayamayız diyenlerle, “400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün” diyen savaş kışkırtıcılarıyla, paraları sıfırlayanlarla hesabımız var. Beklemek, geri çekilmek yok! Üniversiteleri katillerden, hırsızlardan, savaş kışkırtıcılarından, AKP’den temizle!

Üniversite öğrencileri, arkadaşlar!

Bugünden yarına dört mücadele başlığı altında birleşmeye çağırıyoruz:

1- Şirketler için değil halk için bilim

Üniversitelerin ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi 12 Eylül’ün programıdır. Tüm iktidarlar sermaye ile el ele bu programı adım adım hayata geçirmiştir. AKP döneminde üniversitelerin ticarileşmesi kat be kat arttı. AKP seleflerinin planlarını işleme koymaya devam etti. Üniversitelere dayatılan mali özerkliğe karşı çıkalım. Buna göre mali özerklikle her üniversite kendi yağında kavrulacak. Yükseköğrenime ayrılan devlet kaynakları azalırken öz kaynaklar adı altında devlet üniversiteleri de ticari alanlara yönelecek. Ticari değeri olmayan bilimsel çalışmalar gözden düşecek. “İşe yaramayan” bölümler kapanacak. İktisat, Hukuk, Siyasal Bilgiler gibi alanlar sermaye için danışmanlık merkezlerine dönüşecek. Mühendislik fakülteleri Ar-Ge (araştırma geliştirme) departmanlarına çevrilecek. Teknoparkı olmayan üniversitenin yüzüne bile bakılmayacak. 

Şirketlerin yararına bir üniversiteyi reddiyoruz. Halkın çıkar ve gereksinimlerine hizmet eden bir üniversite için mücadeleyi yükseltmeliyiz! Paranın sözü geçtiği yerde bilime geçmiş olsun. Üniversitelerden paranın egemenliğini kovalım! Bilimsel eğitim için üniversiteleri sermayeden temizleyelim!

2- Baskılara ve soruşturmalara son!

Eylül ayında üniversiteler baskı ve zorbalıkla açıldı. Seçimler bahane edilerek üniversitelerde afiş asmak yasaklandı, bildiri dağıtmak engellendi. Ama üniversite öğrencilerini zorla, baskıyla engelleyemezsiniz. Propaganda özgürlüğümüze dokundurmayız, demokratik haklarımızı yedirmeyiz! AKP’nin savaş çetelerinden korkumuz yok! Satırla, silahla polisin dokunulmazlığı altına üniversiteleri basan faşistlere geçit vermeyelim.

Üniversite öğrencileri soruşturmalarla terbiye edilemez. 12 Eylül’ün YÖK Disiplin Yönetmeliği artık işlemez! Grev yaptı diye üniversite emekçilerini işten atmaya yeltenen Rektörlerin ve YÖK’ün baskıları sökmez. Üniversitenin güvenliğini sağlamak maksadıyla var olduğu iddia edilen Özel Güvenlik Birimleri, üniversite öğrencilerini ve emekçilerini fişlemekten başka ne yapıyor? Rektörlük’ün talimatlarıyla öğrencilere saldırmaktan başka ne işe yarıyor? Bazı üniversitelerde polis, üniversitenin kapısında bekliyor. Demokratik eylemlere saldırıyor. İşi öyle pişkinliğe vuranlar oluyor ki, üniversite senatosunun kararı bile beklenmeden polis kampüslere girebiliyor. Baskı ile, zor ile, cop ile bilim üretilmez, üretilemez! Üniversitelerin ticarethaneye dönüşmesiyle, karakola çevrilmesi at başı ilerlemektedir. İkisine yetecek gücümüz var! Üniversiteleri satırdan, coptan, ÖGB’den, polisten temizleyelim!

3- İş güvencesi ve akademik özgürlük istiyoruz!

Üniversitelerin görünmeyen yüzü emekçiler artık haklarını istiyor. Ülkede taşeronlaşma hızla artarken üniversiteler de bu kölelik yönteminden faydalanmayı es geçmediler. Hemen hemen her üniversitede emekçiler, taşeron çalışıyor. İş güvencesi olmadan, uzun çalışma saatleriyle yemekhaneden, temizliğe, güvenliğe üniversitenin her alanında taşeron işçiler var. Tüm üniversite emekçileri sendikaya, hakları için mücadeleye! Üniversitelerden taşeronu temizleyelim! Taşeron yasaklansın, herkese güvenceli iş!

Ya asistanlar, araştırma görevlileri… YÖK yasasının 50d maddesiyle araştırma görevlileri doktoralarını tamamladıktan sonra işten çıkartılıyor. 50d’li olmayanlar, doktora eğitimine gönderilirken senet imzalatılarak köle yapılmaya çalışılıyor. İş güvencesi olmadan akademik özgürlük olmaz!

4- Parasız, bilimsel, anadilde, nitelikli eğitim istiyoruz!

Kontenjanlar artıyor, öğrenci sayısı artıyor ama dersliklerin, laboratuvarların, yurtların, yemekhanelerin sayısı artmıyor. Hükümet harçları kaldırdığını söylüyor ama katlamalı harçlar belimizi büküyor. Buna karşılık, belediyelerin arazilerine konan hükümet yanlısı özel yurtlar bize alternatif olarak sunuluyor. Her öğrenim yılı başladığında binlerce öğrenci burs bulma yarışına giriyor. Barınma, beslenme, ulaşım gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla emekçi çocukları okurken çalışmak zorunda kalıyorlar. Bazı bölümler için elzem olan arazi gezileri için artık kaynak yok. Sponsor bulmayana otobüs verilmiyor. Üniversitenin vazgeçilmez parçası olan sosyal etkinliklerin hepsi için aynı şey geçerli olacak. Sponsorlu etkinliğin içeriği de sponsoruna uygun olacak. Öğrenci miyiz, müşteri mi? Üniversite mi, eğitim hizmeti satan şirket mi?

Gerçekten parasız eğitim istiyoruz. Eğitimin kamu hizmeti olarak tamamen ücretsiz olmasını savunuyoruz! Üniversiteleri sermayenin egemenliğinden temizleyelim! Mücadelemizi Özgür Emekçiler Üniversitesi’ni kurana kadar sürdürelim.