1 Mayıs’ta işçi sınıfı saflarına!

Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Öyle bir dönem ki bir yanda bombalar patlıyor, savaşlar sürüyor, insanlar ölüyor; diğer yanda mücadeleye atılıp meydanları dolduran yüz binlerce işçi, öğrenci iktidarlara meydan okuyorlar.,

 Mevcut savaşlarla ilgili çok yazı yazıldı, çok söz söylendi. Ancak biz bu kez savaşların yanında gelişen mücadelelerden bahsetmek istiyoruz.

Fransa’da olanları duymuşsunuzdur. Paris’te patlayan bir bomba veya bir mizah dergisine yapılan saldırı değil olan. Şimdi sokaklarında bir şeyler oluyor Fransa’nın, Fransa halkı fabrikalarından, liselerinden, üniversitelerinden taşıp isyan ediyor!

Çalışma Bakanı Myriam El Khomri’nin önerdiği yeni iş yasası nedeniyle Fransa çalkalanıyor! Son elli yılın en büyük işsizlik oranına sahip Fransa’da, hükümet tarafından güya işsizliği çözmek için önerilen yasada çocuk işçilerin günde 10 saat çalışması yasal hale getirilmeye çalışılıyor. Çocuk olmayan işçiler için günlük maksimum çalışma süresi 12 saate çıkarılıyor. Normal çalışma süresi haftada 35 saatken şimdi 44 saate çıkarılıyor! Ek mesai ücretleri de düşürülüyor. Patronların hükümetinin işsizliğe bulduğu çözüm, hayran kalınacak cinsten!

Hükümetin bu büyük sınıf saldırısını işçiler cevapsız bırakmadı ve 9 Mart ile 31 Mart’ta iki büyük grevle karşılık verdi! Bu grevleri öğrencilerin okul boykotları izledi. İşçilerin grevi nedeniyle havayolunda, metroda, otobüslerde resmi rakamlara göre %30’lara varan durma meydana geldi. Öğrencilerin boykotunu okul işgalleri izledi, güçlü eylemler sonucu eğitim yapılamadı. Yasaya karşı işçiler, başta liseliler olmak üzere öğrencilerden büyük destek alarak alanlara aktı ve elbette işçi düşmanı hükümetin polisi boş durmayarak biber gazlarıyla saldırdı. Bu saldırı işçilerin öğrencilerin barikatıyla karşılık buldu!

Türkiye için ne kadar tanıdık değil mi? Hükümetler Avrupa’nın orta yerinde de olsa Ortadoğu’da da olsa işçi düşmanı olma konusunda hemşeriler! Bu patronlar ne zaman kriz yaşasalar çareyi işçilere saldırmakta buluyorlar. Ya yeni yasalarla ya yasadışı yollarla, ya polislerle ya da faşist çeteleriyle. Ama illa ki saldırıyorlar. İşçi düşmanı dememiz boşa değil. Kendilerine saraylar yaparken işçilere madenlerde yaşam odası yapmamalarını mı dersiniz, dini kurumlara büyük bütçeler akıtırken açlık sınırının altında asgari ücret vermelerini mi dersiniz. Yoksa taşeron sistemini kaldıracağım derken herkesi taşeronlaştırmayı mı, 657 adlı devlet memurları kanununu değiştirip tüm muhalif memurları, öğretmenlerimizi işten atmaya, güvencesizleştirmeye çalışmalarını mı. Meslek lisesi memleket meselesi derken ek puanı kaldırmalarını mı, staj adı altında liselilerin sömürülmesini mi. Ya da ücretsiz eğitim sağlamayıp okurken çalışmak zorunda bıraktığı 16 yaşındaki sıra arkadaşımız Ercan Tuğlu’yu katletmesini mi. Ne ararsanız var, yalanlar, hırsızlıklar, gazlar, coplar, yasalar, çeteler, ölümler! Bu düşmanlığın karşılığı da elbette grevler, boykotlar, işgaller, alanlar olacak!

İşte Fransız işçileri ve öğrencileri bugün bu yolu gösteriyor! Tıpkı geçen sene Türk işçisinin yaptığı gibi, yani Bursa’da, Kocaeli’de, Ankara’da, Eskişehir’de greve çıkan metal işçileri gibi. Tıpkı Soma katliamı olduğunda Maden Fakültesi’ni işgal ederek işçi sınıfının yanında saf tutan İTÜ öğrencileri gibi! Tıpkı Gezi’de alanlara akıp isyan eden ve polisin saldırısına karşı barikatlar kuran halk gibi! Tıpkı Kobani’yle dayanışmak için ayağa kalkan Kürt halkı gibi! Bugün de çözüm bellidir, hükümetin sınıf saldırısına, baskılarına, özgürlüklerimizi ayaklar altına almasına karşı biz liseliler de Fransız liseliler gibi işçilerin yanında yani kendi sınıfımızla birlikte mücadele etmeliyiz! Ta ki dünyanın hiçbir yerinde ezilen, hor görülen, aç kalan, öldürülen tek bir insan kalmayana dek!

Bu 1 Mayıs’ta AKP’nin yalanlarına, savaşına, işçilerin haklarını gasp etmesine ve özgürlük namına ne varsa gösterdiği düşmanlığa karşı alanları dolduracak olan işçilerin yanına kendi sınıfımızın saflarına katılalım ve kurtuluşumuzun tohumlarını hep birlikte atalım!