İnsanlar hastalandıkça kâr edenler, toplum sağlığını koruyamaz!

Bir devlet sağlığa ne kadar fazla para harcarsa vatandaşlarının o ölçüde sağlıklı olacağı düşünülür. Türkiye’de özellikle 2000’li yılların başından itibaren sağlık harcamaları belirgin artış göstermektedir. Bu harcamalar içinde ise en büyük payı ilaç harcamaları, ameliyat masrafları gibi hastaları tedavi etmek için yapılan harcamalar oluşturmaktadır.

Hastaları tedavi etmek için yapılan harcamaları arttırarak, sağlıklı bir toplum sağlanamaz. Örneğin, her köşeye hastane açsak, hastalara en mükemmel ilaçları yazsak, tomografiler ve röntgenler çeksek, hastaları en güzel ameliyathanelerde ameliyat etsek, sağlığa olumlu katkıda bulunmuş olmazdık. Çünkü hastalanmalarına yol açan sebepleri ortadan kaldırmadığımızdan insanlar hastalanmaya devam ederdi. Hatta çok fazla tıbbi işlem uyguladığımız için insanlarda ortaya çıkacak başka hastalıklarla uğraşmak zorunda kalırdık.

Esas mesele insanlar sağlıklı iken hasta olmalarını önlemektir

Hastalıkların önüne geçmek için örneğin; iş yerlerinde iş kazalarını önlemek için iş yoğunluğunu azaltmak, çalışma saatlerini kısaltmak, yeteri kadar dinlenme ve izin hakkı vermek, ücretleri insanca yaşanabilir düzeylere çekmek ve buna benzer pek çok önlem almak gerekir. Toplumsal hayatta ise bebek ve çocukları aşılamak, iyi barınma şartları sunmak, temiz su ve gıda sağlamak gibi olanakların oluşturulması insanların hasta olmalarını büyük ölçüde önleyecektir.

Halkın ömründen ömür gidiyor patronlar kârına kâr katıyor

Devleti yönetenler ve patronlar bunları gayet iyi bilmelerine rağmen çıkarları zarar göreceği için bu önlemleri almazlar ve bu tür olanakları sağlamak istemezler. Onlar değil iş kazalarını ve iş cinayetlerini, işçinin ay sonunu getirememesini bile dert etmezler. Onları ilgilendiren işçinin kendilerine ne kadar para kazandırdığıdır. Onların çıkarı bizim hasta olup sağlık kurumlarına daha çok başvurmamız ve hatta bu harcamaları kendi cebimizden yapmamızdadır. Kârlarına kâr katabilmeleri için bu hastalanma döngüsünün hep devam etmesi gereklidir.

Neden Küba sağlıkta ABD’yi solladı?

Sağlığı korumaya öncelik veren bir ülke olması bakımından Küba bu konuda örnek ülkelerdendir. 1959’da diktatör Batista’yı deviren işçi ve köylülerin kurduğu Küba devleti, emperyalizmin ağır ambargosu altında yaşadığı yılların sonunda kişi başına düşen gelir göz önüne alındığında, dünya ülkeleri arasında alt sıralarda kendine yer bulabilmektedir. Ama aynı Küba ortalama yaşam süresi, bebek ölüm hızı gibi sağlık verilerinde, kendisine kıyasla 20 kat daha fazla sağlık harcaması yapan ABD’nin açık arayla önünde yer almaktadır.

Çünkü ABD’de insanlar hastalandıkça patronların kasaları dolarken, devrimci doktor Che Guevara’nın Kübası’nda sağlık ücretsiz ve hastalıktan kimse para kazanamıyor. O yüzden de Küba’da kaynakları ilaçlara harcamaktansa halkın sağlığını korumak, mesela kanserin tedavisini bulmak için harcamak daha mantıklı oluyor. Bu örnekten de anlayabileceğimiz gibi çok fazla sağlık harcaması yapmak sağlıklı bir toplum yaratmak anlamına gelmiyor.

En etkili ilaç sınıf mücadelesi

Sonuç olarak, çok ilaç kullanmakla, tomografi çekmekle, ameliyat etmekle toplum sağlığı korunamaz, sağlık göstergeleri iyileştirilemez. Toplumun sağlık düzeyinin korunmasının ve yükseltilmesinin anahtarı bu uygulamalar değildir. Bunlar olsa olsa sağlıksız bir toplumun sonuçları olabilir.

Bu talepleri ortaya koyacak, uygulanmasını sağlayacak güç, insanlar hastalandıkça kâr eden patronlar değil, hastalıktan zerre kadar çıkarı olmayan emekçilerdir. İşçi sınıfı mücadele iradesini ortaya koydukça, siyaset sahnesinde masaya yumruğunu vurdukça hayatın her alanında sağlığımızın korunmasına yönelik taleplerimiz vücut bulacaktır.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Mart 2018 tarihli 102. sayısında yayınlanmıştır.