İthal et mutfaktaki yangını söndürmüyor!

Yurtdışından yapılan et ithalatı ile ucuz kıyma ve kuşbaşı et satışları başladı. Sadece iktidara yakınlığı ile bilinen A-101 ve BİM marketlerinde satılan, kasaplara ve başka marketlere verilmeyen “ucuz etler” piyasaya çıktığı ilk gün öğlen saatlerine kadar tükendi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba bu gelişme üzerine et ithalatını 6 tondan 10 tona çıkartmayı planladıklarını söyledi.  

Ucuz etler emekçinin ne karnını doyuruyor ne de mutfaktaki yangını söndürüyor. Halk kilosu 29 liradan satılan kıymaya, 31 liradan tüketiciye sunulan kuşbaşı ete tükenmeden ulaşmakta zorlanırken, diğer gıda fiyatlarındaki artış dolu dizgin sürmekte. TÜİK’in yayınladığı enflasyon rakamları yüzde 11,9 ile son 9 yılın rekorunu kırdı. Gıda ve alkolsüz içeceklerdeki artış ise yüzde 12,74 ile ortalamanın üstünde.  Kuru fasulye, koyun eti, yoğurt, yumurta, çay, dolmalık biber, kuru soğan ve baharattaki fiyat artışı yüzde 20 ila yüzde 25 arasında seyrediyor.

Mazot fiyatlarının 5 liranın üzerine çıkarak rekor kırması gıdada fiyat artışlarının ivme kazanarak artacağına işaret ediyor. Zira en temel tarım ürünleri için mazot en önemli maliyet kalemi. Maliyetlerde buğdayın yüzde 18’i, ayçiçeğinin yüzde 16’sı, arpa ve mısırın yüzde 12’si mazot giderlerinden oluşuyor.

Bu gidişat ekonomide “Giffen paradoksu” olarak bilinen bir etkiyi ortaya çıkartacaktır. Kısaca açıklamak gerekirse, ekonomide talep kanunu bir malın fiyatı düştüğünde talebinin artmasını, fiyatı arttığında ise o mala talebin düşmesini öngörür. Bunun istisnası “fakir mallar” olarak tanımlanan ve yoksul insanların tüketiminde büyük ağırlık oluşturan mallardır. Yani ekmek, patates, makarna, yoğurt, çay gibi yoksulun karnını doyuran malların fiyatları artarsa bu mallara olan talep azalmaz aksine artar. Çünkü yoksul insanın önceliği yemeğe et koymaktan önce karnını doyurmaktır. Eğer et fiyatları diğer temel gıda maddeleri ile aynı anda ucuzlamazsa yoksullar sınırlı gelirleri ile daha fazla et değil daha fazla kuru fasulye, yoğurt, patates, makarna alacaktır. Örneğin ailesini doyurmak için yarım tencere makarnaya kıyma koymak yerine tencereyi tam doldurmak için daha fazla makarna almaya yönelecektir.

Temel gıda maddelerinin fiyatları arttıkça, asgari ücretlinin aldığı zam açlık sınırının altında kaldıkça bu paradokstan çıkmanın imkânı yoktur. 2018 yılında asgari ücretin ne kadar olacağı yakında gündemdeki yerini alacaktır. Halka et yedirmenin yolu öğlene kadar biten, halkın midesinden ziyade yandaş marketlerin kasasını dolduran et ithalatından değil, emekçilerin gelirlerini açlık ve yoksulluk sınırının üstüne çıkarmaktan geçer. Türk-İş’in açıkladığı rakamlarla bugün itibariyle dört kişilik ailenin açlık sınırı 1522 lira, asgari ücret ise 1404 liradır. Yine dört kişilik ailenin gıda ihtiyacının yanında giyim, barınma, ulaşım, eğitim ve sağlık gibi ihtiyaçlarını karşılaması için ise 4954 lira gerekiyor ve bu yoksulluk sınırını oluşturuyor.

Haneler açlık sınırını aştığında ve yoksulluk sınırına yaklaştığında gerçek anlamda sofrasına et koyabilmeyi gündemine alabilecektir.  İşin üretim kısmında da ithal et uygulaması çözüm getirmek bir yana AB ile el ele çökertilen Türkiye hayvancılığının krizini derinleştirecek niteliktedir. Et fiyatlarının yapısal ve kalıcı biçimde düşmesi ancak hayvancılığın ayağa kaldırılmasıyla, meraların ıslahıyla ve devlet çiftliklerinde yüksek verimlilikte üretim yapılmasıyla mümkündür.

Yine Et ve Balık Kurumunu çökertenler bugün aracıları kaldırıyoruz adı altında iki yandaş market zincirine tekel gücü vermektedir. Gerçek anlamda aracıları kaldırmanın yolu ise üretimde devlet çiftliklerini ve hayvancılık kooperatiflerini öne çıkartmaktan, tüketimde et ve süt kurumunu planlamanın merkezi haline getirmekten geçer.

Devleti hayvancılıkta tasfiye eden, küçük üreticiyi ezen ve Türkiye’yi pahalı ete ve ithalata mahkûm eden politikalarla bugünlere geldik. Bu politikalar değişmeden de kalıcı ve tüm halkın yararlanacağı şekilde ucuz ve kaliteli ete ulaşma şansı yoktur.