DİP Merkez Komitesi Bildirisi: Musul muharebesi: Mezhepçiliğe karşı halkların birlikte mücadelesini yükseltelim!

Musul iki yıldır DAİŞ işgali altında. Tekfirci mezhepçi DAİŞ örgütü Musul'u halkına zindan etti. Sadece şehirde değil şehrin etrafındaki pek çok köyde sayısız katliam yaptılar. Şimdi Musul üç koldan kuşatıldı ve DAİŞ'i Musul'dan atmak üzere bir savaş başladı. DAİŞ militanları geri çekilme eğilimi gösteriyor. Ancak çıktıklarında geriye adeta cesede dönmüş bir Musul bırakacaklar. Emperyalistler ve Türkiye dahil olmak üzere bölgenin burjuva devletleri ise akbabalar misali Musul'un üzerinde daireler çiziyorlar.

Musul'da mezhepçi ve şoven paylaşım mücadelesi büyük felaketlerin kapısını aralayabilir

Musul'un katil DAİŞ çetelerinden kurtulması hiç şüphesiz bu tekfirci-mezhepçi örgüte vurulacak önemli bir darbe olacaktır. Ancak Ortadoğu’nun başındaki tek bela bu örgüt değildir. Gelecek güzel günler hemen gelmeyecek. Bu bellidir. Zira şovenizm ve mezhepçilik temelinde paramparça olmuş Irak topraklarında Musul'un DAİŞ sonrasındaki geleceği de yine aynı şoven ve mezhepçi politikalarla şekillendirilmek isteniyor. Öyle bir hava yaratılıyor ki sanki Sünni ve Şii halklar ateşle barut gibidir yan yana geldiler mi birbirlerini boğazlamaları kuraldır. Erdoğan'ın da sabah akşam televizyonlardan anlattığı işte bu hikayedir. Bu hikaye bölgede hakimiyet kurmak isteyen, petrol ve kâr peşinde koşan tüm hakim sınıflarınkirli emellerinin üzerini örten bir örtü gibidir. Ayrıca bu mezhepçi hikâye gerçek olmadığı gibi tüm halklar için çok karanlık bir sonla bitecektir. Emperyalizmin adım adım üçüncü bir dünya savaşının taşlarını döşediği hesaba katılırsa bu son tüm dünya halklarının barbarlığın pençesine düşmesi anlamına gelebilir. Bu yüzden Ortadoğu'nun tüm emekçi halklarının ve tabii ki Türkiye halkının Musul ve benzeri olaylarda kendi hakim sınıflarının emellerine ve emperyalizme karşı mücadele etmesi hayati bir önem taşımaktadır.

Irak'ta Amerikan mezhepçiliği

Tüm Ortadoğu'da mezhepçilik tarihten, inançtan ya da kültürden değil bizzat emperyalistlerin ve hakim sınıfların politikalarından kaynaklanmaktadır. Irak'ta da durum tam olarak budur. İran Devrimi'nin ardından ABD emperyalizmi dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin'i İran'a karşı savaşında destekledi. Bu savaş esnasında Düceyil katliamı başta olmak üzere Şiilere çok zulmedildi. ABD emperyalizmi Saddam Hüseyin'in Kürtlere karşı yaptığı katliamlara da, Halepçe'de kimyasal silah kullanılmasına da göz yumdu. Sonra ABD emperyalizmi Irak'ı işgal ettiğinde Saddam Hüseyin'i yakalayıp onun şahsında tüm Irak ve Arap halklarını aşağılarken, Saddam'ı Kürt bir hakime yargılatıp, Şii milislere idam ettirerek Irak'ın temeline mezhepçi bir dinamit koymayı ihmal etmedi.

ABD emperyalizmine karşı Sünni-Şii kardeşliği

Ancak Irak halkı bunlara rağmen her daim Sünni-Şii çatışması içinde olmadı. Tersine ABD işgaline karşı direniş Irak halkını birleştiren bir güç oldu. 2004 yılında Sünni çoğunluklu Felluce ABD'nin işgalci savaş makinesine karşı direnirken Şii kenti Necef de ayaklanarak bu direnişe selam duruyordu. Yine Irak'ta, Suriye'de, Filistin'de, Lübnan'da her inançtan insanı birleştiren bir başka faktör Siyonist İsrail'e karşı mücadeledir. Arap devrimi de Tunus'ta ve Mısır'da ABD ve İsrail'e uşaklık eden diktatörleri yıkarken her inançtan, kültürden insanı meydanlarda, barikatlarda buluşturmuştur. Bu yüzden şunu açıkça söyleyebiliriz: Her kim ki Ortadoğu'daki herhangi bir soruna mezhep gözlükleriyle bakar, mezhepler üzerinden politika güder, o halklara düşmanlık ediyordur, emperyalizmin ve Siyonizmin oyununu oynuyordur. 

Mezhepçi yangın Türkiye'yi de yakar

İşte Erdoğan ve AKP'nin Musul'da oynadığı oyun budur. Başika'daki askerler bu oyunun bir parçası olarak Irak'ta duruyor. Bu oyun sadece Irak'ı değil Türkiye'yi de yakar. Erdoğan Irak Başbakanı'na "senin ordunda ne kadar Şii ne kadar Sünni var" diye sormadan önce kendi ülkesinde kaç Alevi general olduğunu, kaç Alevi hakim ve savcı olduğunu, hükümette kaç Alevi bakan olduğunu cevaplaması gerekir. Neden Alevi ve Şii katliamları ile tarihe geçen Yavuz Sultan Selim'in ismini 3. Köprü’ye verdiğini açıklaması îcab eder. Neden öğretmen alımı mülakatlarında adaylara "Alevi misin" sorusu sorulduğuna dair izahat vermesi gerekir. Tüm bunların tek bir açıklaması vardır: o da Türkiye'de Erdoğan ve AKP iktidarının istibdad rejimini mezhepçi temeller üzerinde inşa etmesidir.

Mezhepçiliğin ilacı proleter laikliktir

Mezhepçiliğin ceremesini sadece Türkiye'de azınlık olan Aleviler çekmez. Mezhepçilik Türkiye'de işçi ve emekçileri bölecektir. Emeği ile geçinenleri sermayenin saldırıları karşısında zayıf bırakacaktır. Nihayet savaşlarda ölenler yine her mezhepten ve memleketten silah altına alınmış işçiler, emekçiler ve köylüler olacaktır.

Ne Musul'un ne Irak'ın ne Suriye'nin ne Türkiye'nin geleceği mezhep ve din temelinde belirlenebilir. Mezhepçi boğazlaşmanın alternatifi bir mezhebi diğer mezhebe karşı tutmak olamaz. Tek çözüm yolu laikliktir. İnanç hürriyetini koruyan, din ve devlet işlerini ayırıp herkesin eşit yaşayabileceği bir iktidar ancak işçi ve emekçilere dayanabilir. Bu laiklik proleter laikliktir. Çünkü birleşmekten yana çıkarı olanlar işçiler ve emekçilerdir. Bu yüzden sermayenin elinde laiklik bir yamalı bohçaya dönmüş, petrol, kâr, çıkar vaatleri karşılığında hemen çöpe atılıvermiştir. Laikliğe dayanak zannedilen Batı emperyalizmi ise Ortadoğu'da her an gördüğümüz gibi sadece kendine laiktir. Ortadoğu halklarının din ve mezhep temelinde boğazlaşmasından çıkar sağlamaktadır. Yeri geldiğinde mezhepçi hatta tekfirci örgütleri desteklemekten geri durmamaktadır.

Gerçekler ve mücadele birleştirir!

İşte işçi ve emekçiler Musul muharebesine bu gerçekler ışığında bakmalıdır. Erdoğan ve AKP'nin hamasi nutuklarının altında hangi çıkarların yattığını ve bizi nasıl tehlikelerin beklediğini görmelidir. Tüm halklarla ortak, eşit ve kardeşçe bir geleceğe ulaşmak için herkes kendi ülkesindeki gericilikle hesaplaşmalıdır. Türkiye'nin işçileri ve emekçilerine düşen bir yandan Türkiye'nin NATO'dan çıkması, emperyalist üslerin kapatılması için mücadele ederek gericiliğin merkezine vurmak aynı zamanda Erdoğan ve AKP iktidarının mezhepçi politikalarına karşı da mücadele etmektir. Emperyalizme, Siyonizme ve yerli işbirlikçilerine karşı yükselecek mücadele bayrağı halkların altında birleşeceği yegâne bayraktır.