Devrimci İşçi Partisi bildirisi: Koalisyon “istikrar lobisi”nin olsun! AKP’nin yenilgisini tamamlama işi mecliste!

21 Haziran 2015 tarihinde toplanan Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi, partinin daha önce seçim sonuçlarını yorumlayan, AKP’nin yenilgisini vurgulayan ve onunla koalisyon yapmanın halka ihanet olacağını saptayan, HDP’nin zaferinin altını çizen açıklamalarının ardından, günümüzdeki siyasi duruma ve işçi sınıfının ve ezilenlerin çıkarları açısından izlenmesi gereken yola ilişkin olarak aşağıdaki bildiriyi yayınlamıştır.

Koalisyon “istikrar lobisi”nin olsun! AKP’nin yenilgisini tamamlama işi mecliste!

7 Haziran’dan bu yana halk “Acaba kim kiminle koalisyon kuracak? Yoksa erken seçim mi olacak?” sorularının burgacında kıvranıyor. Ortada bir “istikrar lobisi” var: En başta büyük tekelci sermaye olmak üzere, düzenin sözcüleri “aman partiler mutlaka anlaşmaya varsın, uyumlu bir koalisyon kurulsun, Türkiye bir erken seçimi kaldırmaz, ekonomi çöker” fikirlerini yayıyor. Parası olanın düdüğünün çaldığı kapitalist toplumumuzda bu fikirler bütün medyadan halkın saflarına yayılıyor. Halk da korkuyor. Küçük esnaf ve zanaatkâr “ya işler durursa?” telaşına düşüyor. İşçi “ya işten çıkartmalar başlarsa?” korkusuna. Ekmek kaygısı, halkı her şeye hazır bir ruh durumuna getiriyor.

1) Koalisyonu hangi partilerin kurduğu bazı kısmi alanların dışında önem taşımıyor. Elbette bir AKP-MHP koalisyonu, halkın mücadelesinin daha fazla baskı altına alınması anlamına gelir. Aynı zamanda, Kürt sorunu konusunda gerici bir Türk şovenizminin baskın hale gelmesine yol açacağı için tehlikelidir. Ama 90’lı yılların tecrübesi gösteriyor ki, böyle fetret dönemlerinde, yani partilerin hepsi birbirine karşı mevzilenmişken, her birinin arasında çelişkiler varken, koalisyonlar tutarlı politikalar izleyemiyor, güçlü hükümetler haline gelemiyor. Bugün AKP-CHP hükümeti de kurulsa, AKP-MHP hükümeti de, AKP dışındaki partilerin bir tür koalisyonu da, her birinde koalisyon ortaklarının birbirleriyle çelişkileri o kadar keskindir ki, ortak düşman gibi gördüklerine birlik içinde taarruz edemeyeceklerdir.

2) Aynı nedenle, 1990’lı yılların deneyiminin bize gösterdiği gibi, hangi koalisyon kurulursa kurulsun kısa ömürlü olacaktır. Yani erken seçimden zaten kaçış yok, er ya da geç yaşanabilir. Bütün mesele o zamana kadar ne yapıldığıdır.

3) Bugün, 1990’lı yılların koalisyonlarının koşullarına ek olarak bir de Recep Tayyip Erdoğan faktörü vardır. Erdoğan, kendi işine gelmeyen, ona sıkıntı çıkarabilecek her icraata engel olmaya çalışacak, kendisine en uygun anda ise koalisyona son vermeye çalışacaktır. Onun amacı en azından kendisini korumaktır, güçlenirse başkanlık sistemine geçmektir. Dolayısıyla, AKP’den daha fazla kumar oynamaya yatkın olacaktır.

4) Dolayısıyla, hangi koalisyonun kurulacağı meselesine takılmak yanlış yere bakmaktır. Buna bir başka yanlış daha ekleniyor: Bu seçimde AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın yolsuzluklarının, cinayetlerinin, savaş kışkırtıcılığının, özgürlük ihlallerinin, halka karşı küstahlığının, siyasi hayatı kendi oyuncağı haline getirme çabasının cezalandırılması yolunda oy kullanan halk çoğunluğu, erken seçim olursa AKP’nin yeniden çoğunluğu elde edeceğine inandırılmış durumda. Sadece ekmek kaygısından değil, bu nedenle de hangisi olursa olsun koalisyon hükümetlerine çeviriyor yüzünü. Oysa erken seçim olursa AKP’nin çoğunluğu elde edip edemeyeceği, meclisteki sandalyelerin çoğuna sahip olan muhalefet partilerinin bugünden erken seçime kadar ne yaptığına bağlı.

5) Resmi politika açısından bugün kilit, hükümet değil meclistir. Hükümet nasıl kurulursa kurulsun, meclisteki sandalyelerin çoğunluğuna sahip olan muhalefet partileri, AKP’ye ve Tayyip Erdoğan’a halka reva gördüklerinin hesabını sorabilir. Yolsuzlukları, cinayetleri, savaş kışkırtıcılığını, yalancılığı ortaya koyabilir. Önümüzdeki hafta başkanlık divanı oluşur oluşmaz meclis komisyonların kuruluşuna geçebilir. Muhalefet partileri halka verdikleri sözleri tuttukları takdirde, meclis araştırması ve meclis soruşturması yoluyla gerçekler tek tek gün yüzüne çıkarılabilir, sorumlulardan hesap sorulabilir, yolsuzluk yapanlar Yüce Divan’a sevk edilebilir, Tayyip Erdoğan önce yalıtılır, sonra yargılanır. Bunların hiçbiri herhangi bir hükümet tasarrufuna ihtiyaç göstermez.

6) 17-25 Aralık soruşturmaları derhal yeniden başlatılmalıdır. AKP temsilcileri mecliste oluşturulacak komisyonda azınlıkta olacağı için hakikatin üzerinin örtülmesine güçleri yetmeyecektir. Yüce Divan kararının alınması da artık mümkün olacaktır. 17 Aralık ile, yani dört eski bakanın yolsuzluklarının soruşturulması ve yargılanması ile yetinilemez. 25 Aralık dosyalarında bulunan, Tayyip Erdoğan’ın ailesine kadar uzanan iddialar da soruşturulmalıdır! Türgev denen yolsuzluk yuvasının üzerine gidilmelidir!

7) Yolsuzluk dosyalarının yanı sıra, MİT TIR’ları ile gündeme gelen, DAİŞ’le başka tür işbirliklerinin kanıtlarıyla daha da ciddileşen savaş kışkırtmacılığı dosyası da mutlaka açılmalıdır.

8) Gezi ve Roboski başta olmak üzere, devlet eliyle işlenmiş cinayetlerin, bu cinayetleri azmettiren siyasi yetkililerin sorumluluğu da dâhil olmak üzere olgular mecliste araştırılmalı, gerçekler ortaya dökülmeli, sorumluları yargılanarak cezalandırılmalıdır.

9) Kimse hükümet formülünün arkasına sığınmasın! Mecliste çoğunluğu elinde tutan muhalefet partileri, aynı zamanda birer maddelik yasa tasarılarıyla AKP iktidarının son yıllarda yarattığı büyük tahribattan geri dönüş yolunda büyük adımlar atabilir. Bir iç savaş yasası olarak planlanan İç Güvenlik Yasası tek maddelik bir yasayla kaldırılabilir!

10) İşçi sınıfını bölen, örgütsüzleştiren, güvencesizleştiren, iş güvenliği ve işçi sağlığı ihlallerine maruz hale getiren, Soma katliamının temelinde yatan taşeron uygulaması tek maddelik bir yasayla, sadece kamu sektöründe değil, özel sektörde de kaldırılabilir!

11) Grev yapmayı hükümetin iznine tâbi hale getiren milli güvenlik veya kamu sağlığı gerekçeleriyle grev erteleme hükmü tek maddelik bir yasayla kaldırılabilir! Grev, 50 yıl sonra yeniden bir hak haline getirilebilir!

12) Sendikal örgütlenmeyi aslanın ağzında bir çaba haline getiren, yerleşik sarı sendikaları koruyan işkolu ve işyeri barajları tek maddelik bir yasayla sıfıra indirilebilir, yetkili sendikanın belirlenmesi referanduma bağlanabilir!

13) Yaklaşan bütçe görüşmelerine temel olmak üzere Sayıştay denetiminin önünün açılması meclisin tek bir kararıyla yeniden mümkün hale getirilebilir, KİT’lerin hesapları böylece yolsuzlukları ve hortumlamayı engelleme yolunda kısmi de olsa saydamlaştırılmış olur!

Bütün bunların hükümet tasarrufu ile hiçbir ilişkisi yoktur! Halk gözünü muhalefet partilerinin mecliste ne yaptığına dikmeli, bunlar yapılmadıkça hesap sormalıdır. Hangi muhalefet partisi yolsuzlukların ve cinayetlerin hesabının sorulmasından yan çizerse, hangi muhalefet partisi işçi ve emekçiyi yeni Somalara mahkûm bırakırsa gelecekte bunun hesabını verecektir.

Erken seçimde AKP’nin kazanıp kazanmayacağı işte bunlara bağlıdır. Erken seçim kararı alınması için Başkanlık Divanı’nın kurulmasından sonra 45 gün geçmesi gerekiyor. Ondan sonra da bir seçim takvimi işleyecek. Neresinden baksanız, en az üç-dört ay söz konusu. Kasım ayından önce seçim yapılamaz. Bu süre mecliste çok şeyin yapılmasına yeter. Eski bakanlarının, hatta başbakanının yolsuzluklara batmış olduğu ortaya çıkarıldığı takdirde, Gezi’de, Roboski’de ve başka yerlerde çocukların, gençlerin sinek avlar gibi katledilmesini azmettirdiği ortaya çıkarıldığı takdirde, AKP seçimi kazanır mı yoksa tam tersine oyları baş aşağı düşmeye mi devam eder?

Ama sadece bunlara güvenmemeliyiz. Bu toplum kaynıyor. Daha iki yıl önce, 2013’te Gezi olaylarının tetiklediği bir halk isyanı yaşadık. Ondan bir yıl sonra, 2014’te Kobani üzerinde dolaşan tehlikenin tetiklediği, milyonların katıldığı bir serhildan yaşadık. Şimdi 2015’te metal işçilerinin on binleriyle, hükümetin yasal greve bile izin vermemeye çalıştığı bir ülkede fiili grev yaptığını, taleplerini önemli ölçüde elde ettiğini görüyoruz. Öyleyse, haydi mücadeleye! İşçiler, emekçiler, ezilenler, kaderimizi ne hükümetin, ne meclisin, ne düzen partilerinin kaprislerine ve manevralarına bırakmayalım. Talep edelim. Mücadelemizle bu talepleri güçlendirelim. Vaatlerini yerine getirmeyenlere halk dersini verecektir.

AKP’ye dersini verdik. Sadece seçimde değil, Gezi isyanında, Kobani serhildanında, fiili metal grevinde. Zayıfken peşini bırakmayalım. Peşini bırakacak olana da dersini vermeye hazırlanalım.

“İstikrar” aramakla hiçbir sonuç elde edilemez. Sizi ekonomik krizle korkutuyorlar. Oysa Türkiye ekonomik krizin zaten eşiğinde. Daha da vahim olarak Yunanistan ekonomisinin iflası kapıda. Şayet bu olursa Avrupa ve dünya ve onlarla birlikte biz de ağır bir ekonomik sarsıntı yaşayacağız demektir. O zaman patronların çıkarı işçilerin çıkarıyla karşı karşıya gelecektir. Hangi istikrar? Mücadele önümüzdeki dönemin zorunlu yönelişidir.

Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi

21 Haziran 2015