Neden Kızıl Akdeniz?

RedMed internet sitesi, her şeyden önce Akdeniz bölgesinin işçilerine, gençliğine, aydınlarına, kadınlarına, ezilen uluslarına ve tüm mazlumlarına kapitalist ideolojinin yalanlar ve efsaneler ile beslenen boyunduruğundan kurtulma, kendi beyinlerimizle düşünmeye ve her şeye sömürülenlerin ve ezilenlerin gözleri ile bakmaya başlama, böylelikle bu dünyada yanlış olan ne varsa düzeltme ve yeni bir dünya kurma çağrısıdır.

Niçin özel olarak Akdeniz bölgesine sesleniyoruz? Çünkü Akdeniz’in üzerinde bir heyula dolaşıyor, bu devrim heyulasıdır! Bu gözlerimizin önünde ilerleyen bir süreçtir.

www.RedMed.org

İçinde yaşadığımız dünyayı yalnızca kapitalizmin daha fazla kâr elde etme ve emperyalist devletlerin gezegeni kontrol etme arayışı değil, sömürülenlerin verdiği sınıf mücadeleleri ile yeryüzünün ezilenlerinin ve lanetlilerinin özgürlük kavgası da şekillendiriyor. RedMed internet sitesi (RedMed, İngilizce’de “Kızıl Akdeniz” anlamına gelen “Red Mediterranean” deyişinin kısaltmasıdır), sağlam biçimde safını sömürülen sınıfların, ezilen halkların, dinlerin, kadınların, gençlerin ve diğer ezilen kesimlerin özgürleşme mücadelesinin yanında belirliyor.

 

Çok uzak değil, daha 21. yüzyılın eşiğinde dünyanın muktedirleri olan kapitalistler ve onların ideologları, yeni milenyumun tarihin sonunu, kapitalizmin ve sözde “liberal demokrasi”nin ebedi egemenliğini işaretlediğini sevinçle ilan ediyorlardı. Sınıf mücadelesi geçmişe ait bir şeydi. Herhangi bir toplumsal çelişki varlığını sürdürüyorsa, bu (maddi koşullardan bağımsız olduğu, boşlukta sallanan özne tarafından basitçe icat edildiği sıklıkla tekrarlanan) insanların “kimlik”leri ile ilgili olmalıydı. Bunun haricinde, piyasaların insanlığın karşılaştığı tüm sorunları çözmeye muktedir olduğu farz ediliyordu. Kapitalizm önüne geçen her şeyi yıkarak ilerlerken, muzaffer kürelleşmenin önüne çıkabilecek hiçbir engel ufukta görünmüyordu.

Bütün bunlardan yalnızca on yıl sonra, kendimizi modern dünyanın 1930’lardaki Büyük Depresyon’dan bu yana tanık olduğu en derin ekonomik krizin, Afganistan, Irak, Gürcistan, Libya, Suriye ve başka ülkelerde yaşanan savaşların ve iç savaşların, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın çeşitli ülkelerinde Arap kitlelerinin muazzam isyanlarının, özellikle de Avrupa’da en saf haliyle ortaya çıkan ve keskinleşen sınıf mücadelelerinin ortasında bulduk. Dünya, kapitalizmin allame-i cihan bellenen sözcülerinin beklentilerinin tam aksi yönde ilerlemekte!

RedMed internet sitesi, her şeyden önce Akdeniz bölgesinin işçilerine, gençliğine, aydınlarına, kadınlarına, ezilen uluslarına ve tüm mazlumlarına kapitalist ideolojinin yalanlar ve efsaneler ile beslenen boyunduruğundan kurtulma, kendi beyinlerimizle düşünmeye ve her şeye sömürülenlerin ve ezilenlerin gözleri ile bakmaya başlama, böylelikle bu dünyada yanlış olan ne varsa düzeltme ve yeni bir dünya kurma çağrısıdır.

Niçin özel olarak Akdeniz bölgesine sesleniyoruz? Çünkü Akdeniz’in üzerinde bir heyula dolaşıyor, bu devrim heyulasıdır! Bu gözlerimizin önünde ilerleyen bir süreçtir.

Bu süreç, Aralık 2008’de Yunanistan’da Aleksi Grigoropulos adlı gencin polis tarafından soğukkanlı biçimde katledilmesine bir tepki olarak gençliğin ve işçi sınıfının radikalleşmiş bir kesiminin kendiliğinden isyanı ile başladı. Bir ay süren bu isyan, Yunan toplumunun içindeki derin gerilimleri gözler önüne serdi.

2008’deki Yunan Aralık’ını 2010-2011’deki Tunus Aralık ve Ocak’ı izledi. Tunus’un (sayısız diplomalı işsizden ülkenin iç kesimlerindeki en mazlum katmanlara uzanan) genç emekçileri, yetkililer tarafından aşağılanan diplomalı seyyar satıcı Muhammed Buazizi’nin kendini yakarak öldürmesinin ardından ayağa kalktılar. Sendikal hareketin bazı kesimleri tarafından desteklenen gençlik, iş, onurlu yaşam ve ülkelerinin yönetiminde söz hakkı talep etti. Bu açıkça sınıfsal sorun ve şikâyetlerden kaynaklanan bir devrimdi. Ve bir aydan kısa bir süre içinde, görünüşte her şeye kadir olan diktatör Bin Ali’yi devirdi.

Tunus’taki Aralık-Ocak devriminin hemen ertesinde yakın dönemlerin en güçlü devrimi olan 25 Ocak Mısır devrimi, Ocak ve Şubat aylarında zirveye ulaştı. Mısır’ın öteki kentlerinde gerçekleşen yürüyüşlerin ve Şubat ayının başında muazzam bir grev hareketinin eşlik ettiği Tahrir Meydanı’ndaki görkemli gösteriler, Mübarek’i on sekiz gün içinde koltuğundan etti!

Şubat, Mart ve Nisan aylarında güneyde Yemen’den kuzeyde Suriye’ye, doğuda Bahreyn’den batıda Fas’a uzanan bir dizi Arap ülkesi nöbeti devraldılar. Kitleler durdurulamayan bir atılımla her yerde ayağa kalktılar ve onurlu sosyo-ekonomik koşullar ile ülkelerinin yönetiminde söz hakkı talep ettiler. Bunların hiçbiri Tunus ve Mısır’daki kadar başarılı olamadı ama pek çoğu Arap dünyasının bir zamanlar keyfi pek yerinde olan krallarını ve şeyhlerini, emirlerini ve diktatörlerini, petrol baronlarını ve kapitalistlerini korkudan titretti.

Mayıs’ta sıra İspanya’ya geldi. M-15 hareketi, başta Madrid ve Barselona olmak üzere ülkenin birçok kentinin ana meydanlarından birinin öfkeliler tarafından işgaline yol açtı (genç işsizliğinin akıllara durgunluk veren bir orana, yüzde 55’e ulaştığı bir ülkede gençler öfkelenmekte tamamen haklıdır!). Bu arada, Troyka’nın dayatmalarına karşı Yunan işçi sınıfı ve kitleleri birbirini izleyen genel grev ve gösteri dalgasını zaten başlatmıştı; bu aşamada İspanya’daki öfkelilerin çağrısına olumlu yanıt vererek Sindagma Meydanı’nı işgal ettiler (dünyanın geri kalanı için Tahrir ne ise Yunanistan için de Sindagma odur çünkü Troyka’nın dayattığı muhtıraların parlamentoya getirilip oylandığı her defasında kitlelerin kuşattığı parlamento oradadır).

Devrimin şimdiye kadarki son adımı Suriye Kürdistanı’nda gerçekleşmiştir. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar tarafından desteklenen emperyalizm yanlısı güçler tarafından gasp edildiği için şimdilerde yitip gitmekte olan Suriye devriminin bir yan ürünü olarak, yakın dönemde burada bir özerk bölge şekillenmiştir.

Emperyalizm, Arap devriminin temsil ettiği orman yangını söndürmek için (Libya’da) savaşa başvurmuş, (Suriye’de) iç savaşın ateşini tutuşturmuş, (Bahreyn’e) kendisine vekâlet eden işgal güçleri göndermiş, (Yemen’de) sözüm ona “düzenli geçiş”i yönetmek üzere karmakarışık diplomatik inisiyatifler geliştirmiş, (Suudi Arabistan’da) on milyarca dolar tutarında sübvansiyonlarla kitlelere rüşvet vermiş ve (Fas’ta) anayasal reform aracılığıyla kitle hareketini soğurmaya çalışmıştır. Ortaya çıkmakta olan yeni hükümetleri konsolide etmek ve devrim sürecinin kontrolden çıkarak bir sürekli devrime dönüşmesini engellemek için uzun süre boyunca nefret ettiği Müslüman Kardeşler ve Tunus’taki ona benzer hareket (Ennahda) ile anlaşmaya dahi çalışmıştır (bu uğurda Türkiye’nin emperyalizm yanlısı İslamcı hükümetinin başı olan, şimdiki başbakan Tayyip Erdoğan’ın hizmetlerinden yararlanmıştır).

Ancak, kafayı “istikrar”a takanların ve kapitalist açgözlülüğün Arap kitlelerinin nihayet evlerine döndüğü umuduyla rahat bir oh çektiği bir anda (iktidardaki Müslüman Kardeşler’in utanmaz biçimde diktatörlük yetkileriyle donatılmasına karşı) Mısır’da ve (süregiden işsizlik ve yoksulluğa karşı) Tunus’ta devrim volkanı yeniden patlamıştır. Kitleler dünyanın geri kalanı duysun diye yüksek sesle haykırmaktadır: Arap devrimi sıhhat ve afiyettedir!

Tüm belirtiler Avrupa’nın güney çeperinde sınıf mücadelelerinin derinleşeceğini vaat ediyor. Avro aşırı derece stres altındadır ve tek bir ülkenin dahi ortak para birimini terk etmesi halinde Avrupa’nın tamamının çalkantı içine yuvarlanması kuvvetle muhtemeldir. AB’nin geleceği dahi tehdit altındadır, ufukta parçalanma görünmektedir. Tüm bunlar eşi görülmedik bir ekonomik krize ve bunun neticesinde ana sınıflar arasında yaşanacak bir ölüm kalım savaşına işaret etmektedir. Yakın dönemde (özellikle Yunanistan ve İspanya’da) gerçekleşen çok radikal sınıf mücadelesi biçimlerinin üzerinde ve ötesinde, gelecekte neyin gerçekleşeceğine ilişkin ilk işaret aşırı derecede bürokratik bir sendikal yapı olan, AB’nin işçi bürosu gibi çalışan ETUC’un dahi 14 Kasım 2012’de Avrupa çapında genel grev ilan etmesidir (greve katılım oranının Avrupa’nın farklı ülkelerinde epey eşitsiz olduğu gerçektir). 14 Kasım genel grevi, Avrupa işçi sınıfının mücadeleciliğinin temsil ettiği potansiyelin oldukça altında kalmıştır ama yine de işçi hareketinin sendika bürokrasisinin boyunduruğunu bir kez ortadan kaldırdıktan sonra nereye doğru yönelmesi gerektiğini, Avrupa işçi sınıfının azametli güçlerini uluslararası ve enternasyonalist bir mücadelede nasıl bir araya getirebileceğini göstermesi bakımından simgesel değere sahiptir.

Kısmen dünya ekonomik krizinin yarattığı ekonomik güçlüklerin bir sonucu olan Arap devriminin dinamiği ve doğrudan bu krize yanıt olarak ortaya çıkan güney Avrupa’daki işçi sınıfı hareketinin dinamiği Akdeniz’in çevresinde bir devrimci havza oluşturmuştur. RedMed bu devrimci dinamiğe dâhil olan örgütlerin ve militanların gereksinimlerine ve kaygılarına yanıt vermeyi amaçlıyor. Akdeniz ülkelerindeki devrimin potansiyellerini ve sorunlarını tartışmayı ve bölgenin kapitalistlerinin çıkarlarını koruyan hükümetleri yıkmayı, işçi sınıfını, mülksüzleri ve ezilenleri iktidara getirmeyi olanaklı kılacak yöntemleri bulmayı umut ediyoruz.

Eski ve yeni Mübareklere ve emperyalist-Siyonist ittifakına karşı Arap kitlelerinin yanındayız! Troyka’nın diktası altında, birbirini izleyen hükümetlerin uyguladığı toplumsal yamyamlığın tükettiği Yunan işçi sınıfının ve gençliğinin yanındayız! Yunanistan’ın geleceklerini gösterdiği Avro-Akdeniz ülkelerinin işçi sınıfının ve gençliğinin yanındayız! Mollaların gaddar kapitalist diktatörlüğüne karşı İran işçilerinin, kadınlarının ve gençliğinin yanındayız! Kendi kaderlerini tayin etme ve terk ettikleri evlerine dönme hakkı (awda) için kahramanca mücadele veren Filistin halkının yanındayız! Dört farklı devletin (İran, Türkiye, Irak ve Suriye) toprakları içine dağıtılmış olan, varlığı inkâr edilecek ölçüde ezilen ama buna rağmen ulusal kurtuluşu uğruna yılmadan savaşan Kürt halkının yanındayız! Yakın gelecekte Avro-Akdeniz ülkelerinde tanık olunana benzer bir ekonomik yıkıma uğrama tehdidiyle karşı karşıya olan Türkiye’nin işçilerinin ve gençliğinin yanındayız!

Bölge halklarının ezici çoğunluğunun maruz kaldığı sömürü ve baskının ancak bölgenin işçi sınıfının önderlik edeceği, muzaffer bir devrim ile ortadan kaldırılabileceğine inanıyoruz. Ve devrim ancak uluslararası alanda kazanırsa muzaffer olur. Bu nedenle, Akdeniz’in kuzeyi ve güneyinde bizim gibi düşünen insanları ülkelerimizin her birindeki kapitalist sınıfa karşı birlikte savaşmak ve bu ortak mücadeleyi işçi iktidarı için savaşan bir uluslararası devrimci örgütün inşası ile taçlandırmak üzere bizimle el ele vermeye çağırıyoruz. Mücadelemiz ancak Ortadoğu ve Kuzey Afrika Sosyalist Federasyonu ve Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri’ne doğru ilerlediği takdirde zafere ulaşacaktır.